FENERBAHÇE 2-0 KAYSERİSPOR, MAÇTAN SONRA UZUN UZUN



Şunu düşündüm dün maçta, ilk yarı bittiğinde. Bir gün, eğer gittiğim son Fenerbahçe maçı olduğunu bilebilsem, böyle bir maç olsun isterim. O kadar (neredeyse) kusursuz bir ilk devre, çok iyi bir maç ve oturmaya başlayan bir sistem. Hatalara kabul yeter ki devam edelim böyle.

Altay
Henrique - Szalai - Peres
Ferdi - Arao - Crespo - Alioski
İrfan Can - Pedro - King

3-4-3 ile çıktık sahaya. Crespo-Arao ikilisi sanırım ilk kez birlikte oynadı ilk on birde, üçlü defans kurgusunda. Nitekim maçın yıldızı Arao ve bence hemen sonrasında Crespo'ydu. Ters sıralama diyene de hayır demem. Crespo, Arao'nun daha iyi oynamasını sağladı, Arao da Crespo'nun. Sahadaki ikilileri Mustafa Denizli döneminden beri özellikle takip ediyorum. 1+1>2 bir artı bir ikiden büyüktür formülü uyumlu ikililerin sahaya verdiği katkıyı gösteriyor. Onun zamanında Revivo-Serhat, daha Sonra Daum'un zamanında Ali Güneş-Serhat, Zico döneminde Ümit Özat-Tuncay gibi bir çok örnek var. İki oyuncunun birlikte oynamaları halinde, teker teker verdiği katkıdan daha fazla katkı vermeleri konusu. 

Maçı anlata anlata bitiremem. Mükemmele, kusursuza yakın bir ilk yarı izledik. Performansa yönelik bir iki hata nedeniyle skorun artmaması dışında tek sorun İrfan Can'ın, o da futbol karakteri nedeniyle, hücumdaki baskıya yeterince ayak uyduramaması. King, Pedro, İrfan Can ile 3. bölgede başlayan, Crespo ve Areo'nun "N'ooluyo lan bur'da" edasıyla merkezden destek verdiği, her iki kanat oyuncusunun önlerindeki forveti desteklediği, defansın 2. bölgede konuşlanması gibi rakibin üzerine çöken bir Fenerbahçe. Daha önceki yazılarda belirtmiştim, koşan, basan oyuncuları sever Fenerbahçe taraftarı. Böyle basan bir takım, taraftarı da maça ortak ediyor. Baskıyı neredeyse camia olarak yapıyoruz. Böyle bir ortamda bile aleyhimizde saçmalayan hakemlerin olması da ayrıca düşündürücü bir durum. 

Maçın başından itibaren yapılan baskıyı kıramıyor rakip. Yani, geçen hafta Jesus'un anlattığı Onyekuruörneği gibi. Bu tip hızlı oyuncuları top atıldıktan sonra yakalamak zor. Asıl hedef pas bağlantılarını kesmek. Dün bunu yaptı takım, yarın da yapacak. Ve arada yapamadığı zaman pozisyon verecek, gol de yiyeceğiz. Belki savunurken kart görüp eksik bile kalacağız. Sistemde ısrar edip mükemmelleştireceğiz. Çaremiz bu. 


Maçın başından itibaren yapılan baskıyı kıramıyor rakip. Yani, geçen hafta Jesus'un anlattığı Onyekuruörneği gibi. Bu tip hızlı oyuncuları top atıldıktan sonra yakalamak zor. Asıl hedef pas bağlantılarını kesmek. Dün bunu yaptı takım, yarın da yapacak. Ve arada yapamadığı zaman pozisyon verecek, gol de yiyeceğiz. Belki savunurken kart görüp eksik bile kalacağız. Sistemde ısrar edip mükemmelleştireceğiz. Çaremiz bu.

 
Bu baskı sırasında Crespo'nun penaltı noktasından avuta vurduğu şut, King'in kaleye giden ama rakibe çarpan volesi, yine Crespo'nun cılız şutu, kanattan yapılan atakların doğru yere ulaşmaması gibi sorunlar nedeniyle skor artmadı. Nitekim bunları da yapınca kusursuz diyebileceğiz. Destekleyerek beklemeliyiz. 


Pedro'nun golünü atlamayayım. Harika bir baskı ile kapılan top, Arao'nun şık asisti ve nihayetinde 10 numara 5 yıldız bir sırt vuruşla atılan harika bir gol. Hem yapılışı hem de bitirilişi harika. Pedro çok gol atacak, King gibi, Batshuayi gibi.

İkinci yarının başında da aynı baskı var. Nitekim King'in golü böyle bir baskıda kazanılan bir top sonrasında geliyor. Tekrar edeyim, Fenerbahçe taraftarı koşan basan oyuncuyu sever. Oyuncu ne kelime? Bu takımın tamamı koşuyor, basıyor. Taraftarı da oyunun içine davet ediyor bu takım. Baskıyı taraftarıyla birlikte yapıyor rakibe. Yeter ki tribün sidik yarışına girip, baskıdan vazgeçmesin.


Skor avantajına rağmen aynı baskı, oyun boyunca yoğun veya sakin bir şekilde devam ediyor. Ancak oyuna giren oyuncuların karakteristik özellikleri oyunu da değiştiriyor. Rossi ile Mert Hakan'ın girmeleri ile aksamalar gözüküyor. Derken Mert Hakan, sağdan inip nefis kestiği topla Rossi golle burun buruna kalıyor. Çok iyi yükselmesine rağmen avuta vuruyor kafayı. Bitiricilikten kalıyor sınıfta lakin başka oyuncularla başka şekilde pozisyonlar da bulacağını gösteriyor biraz.

Serdar Aziz'in dönüşüyle Henrique'nin yerine geçmesi (sahada 3 Türk olmalı kuralı), böylelikle İrfan Can'ın yerine Batshuayi'nin on bire dahil olmasıyla, 3. bölge baskımızın daha artacağı ve daha çok pozisyon bulacağımızı düşünüyorum. 

Defans tarafına bakalım biraz. Defans önü nefis. Kanat oyuncuları yeterli. Ferdi'nin geçen sezon verilen savunma görevini benimseyip kendisini geliştirmesi harika. Ferdi forvette verdiği katkıdan daha fazlasını geriden gelerek katıldığı akınlarda veriyor. Ve evet savunmasını geliştirerek, geldiği günkü halinden çok ileride. Bu konuda Perreira'ya da teşekkür etmek gerekir. Ferdi'nin yaptığını yapmayan, oynamayınca yüzü düşen Osayi ise böyle devam ederse kaybolup gidecek. Geldiği gün bulunan bitiricilik sorunu bugün de mevcut. 

Diğer kanattaki Aliovki de Ferdi ile benzer özelliklerde. Çizgiye inip vermeye çalıştığı paslar, kestiği ortalar artısı. Lakin bu iki oyuncunun sakatlıkları, cezaları yani yokluklarında yerine oynayacak bu kadar değerli oyuncularımız yok. Bu da Jesus'u bir B planına itmeli. Nedir? Göreceğiz. 

Savunma kısmındaki stoperler de iyi durumda. Peres ilk maçtaki şaşkınlığını atmış, liderlik yapacak hamlelerle parlıyor. Szalai iyi durumda. Henrique yukarıda da belirttiğim nedenle muhtemelen yerini Serdar Aziz'e bırakacak.  

Bu oyunda Jesus'un Arda'ya biçeceği rol çok önemli. Dünkü gibi 90'da sokarak bir yere gidemeyiz. Daha çok süre alması konusunda muhtemelen sizinle hemfikiriz. Ama, Arda'nın bu oyunda yeri daha çok ileri üçlünün hemen arkasında serbest olmalı. Bu durumda da Crespo veya Arao'dan birisinden mi feragat edilmeli? Yani aslında Arda'ya göre sistem bir başka olmalı. B planı da o olsun ;)


Hakeme değinmeden olmaz. Mensah 5'te Crespo'ya, 36'da bir kez daha Crespo'ya ve nihayetinde 40'ta yine Crespo'ya yaptığı 3 tane sarı kartlık faulün bir tanesinde bile sarı kart görmedi. İkinci yarıda Ferdi'ye arkadan bir kez daha dalınca sarı kartı gördü, üstüne 83'te bu defa Osayi'ye bilekten daldı ve yine kart görmedi. Bence 5 tane sarı kartlık faul var. Oturun tartışın 3'e düşürürsünüz, kolaylıkla pozisyon gereği diyebileceğiniz fauller değil bunlar. Bir oyuncu bu kadar korunmaz. Hakemin oğlu olsa, hocasına "Ben atmak zorunda kalacağım, sen oyundan al" derdi muhtemelen. Bunun dışında 22'de Cardozo'nun King'in ayağına basması sarı kart olmalıydı, verilmedi. İkinci yarıda Campanharo'nun Rossi'ye dalması ise kırmızı kart, sarı ile geçiştirildi. Çok ciddi ve kasıtlı bir faul var.  

Maç sonunda Ali Koç'un galibiyete rağmen hakemi eleştirmesi dozunda tepki. Susmayalım. Dinamo Trabzon'a değinmesi gereksiz ama gereksiz de olsa tabir harika. 

Şimdi kenetlenme zamanı. Önce farkına varmalı ve hemen kenetlenmeliyiz.