FENERBAHÇE 1-2 SİVASSPOR, KAÇAN ŞAMPİYONLUĞUN ARDINDAN KISA KISA

 



Elindeki avantajı hediye etmişsin evinde oynadığın üst üste 4 maçta 3 yenilgi alarak. Zaten sezon boyunca evinde 7 kez kaybedip 21 puanı (ki bunların 6 tanesi doğrudan şampiyonluk için yarıştığın rakiplere) vermişsin. Yine de, son 3 haftaya girerken önündeki rakibin 2 yenilgi alması gerekirken, son 3 maçın ilkinde yenildiği anda 3 puanı uzatmalarında da sonunda mucizevi bir şekilde alıp rüzgarı da ardına takmışsın. Kalan 180 dakikada yapacağın iki şey var; birincisi son iki maçını kazanmak, ikincisi rakibin kaybetmesini beklemek. İkincisi oluyor. Yani 39. haftada en yakın rakibine 5 puan (ve ikili averaj) fark atmış olan Beşiktaş, üst üste ikinci maçını da kaybediyor. 



 Yapman gereken basit. Öleceksin de puan kaybetmeyeceksin. Ama olmuyor. Şu anda puan durumu aşağıdaki gibi;


Bu kadar büyük bir kısmet tepiliyor. Beşiktaş'ın midesindeki lokma, bizim ağzımıza girecekken kendi kendimize çelme takıp lokmayı Galatasaray'a uzatıyoruz. Beceriksizlik mi vurdumduymazlık mı belli değil. Adı konamaz.

Sezonu uzun uzun yazarım. Her anında hatalarla dolu. Uzun uzun anlatırım. İş bittikten sonra kolay. Lakin Erol Bulut'a duyulan bu güveni bir türlü anlayamam. Tamam başarılı, genç, yeni başarılara aç bir teknik direktör. Her şey güzel de sezon boyunca ortada bir sürü ondan kaynaklanan hata varken, ya yedeklersin bir B planın vardır ya da tahammül edersin. Takımı sportif direktörün, ehliyetsiz ellerine teslim etmek gibi bir plan kabul edilebilir bir şey değil. Tutar mıydı? Yukarıda anlattım neredeyse tutuyordu. Eğer dünkü maçta İrfan Can'ın sakatlığı sonrasında herkes aynı anda dağılmasaydı, tutuyordu. Erol Bulut olsa dağılmazdı diyemem. Lakit Emre Belözoğlu da tutamadı. Hatta dağılmasına katkıda bulundu oyuna müdahalelerinde. 

Hata yapmayacak mı dediğinizi duyar gibiyim. Evet yapacak. Nitekim bir maç önce de hatalarının üstü son dakika golüyle örtülmüştü. Fakat bu camia artık bunları kaldıramaz hale geldi. 

2006 Denizli deplasmanı. Lider gidip, ikinci döndük. 2010 Trabzonspor maçı. Lide çıktık, ikinci bitirdik. İkisinde de elimizdeydi ipler. 2012 Galatasaray faciası. İkinci çıktı, kazanarak şampiyon olabilirdik. Olmadı. Ve dün, kazanmalıydık ki, liderin tökezlemesinde lider olabilelim. Lider tökezledi. 

Yukarıdaki başarısızlıkların hepsinin nedenleri var. Nedenlerinden çok sonuçları önemli ama. Zira bu sonuçlar kanıksanıyor camia ve ülke tarafından. Artık Fenerbahçe'nin kaybetmesi normalleşiyor. Bunu tersine çevirmek gerekiyor. Bunu tersine çevirmedikçe, normal olan Fenerbahçe'nin kaybeden olması olacak. Bu sıfat çok tehlikeli. Zira sen istediğin başarıyı göster, üstüne yapışan bu sıfatın unutulması hızlı olmaz. Bir süre Avrupa'da başarı kazanmış Galatasaray'a Avrupa Fatihi sıfatının yapışması gibi. Avrupa kupalarında oynadıkları son 20 küsür maçta sadece 2-3 galibyet almalarına rağmen hala Avrupa fatihi diye anılmalarından bahsediyorum. Tersi bir sıfatın yapışması kadar, bunu camia olarak kabullenmemiz de büyük dert. Camianın her bireyi birisinin başına kötü bir şey gelecekse o birisi Fenerbahçe olur düşüncesinde. Bu nedenle Beşiktaş'ın üst üste iki maç yenilip fırsatı bize sunmasına kimseler hala inanamıyor. Nitekim o fırsatı da kabul etmiyoruz. Yine başkasına fırsat oluyor.

Ali Koç ve yönetimi, ne yazık ki başarısız. Hem de gayet başarısız. Ve bunu Aziz Yıldırım'la kıyaslamak kadar bir kötülük olamaz. Başkanların kötü olmalarını yarıştırıp birbirimize laf sokarken olan Fenerbahçe'ye oluyor. Ali Koç ve yönetimi kendilerine verilen oyların nedeni olan vaatlerinin yerine getiremedi. Bunu yapamazken de ne yazık ki Fenerbahçe'nin gücünü kullanarak engelleme şansına sahip oldukları bazı şeyleri de engelleyemediler. Çamur güreşine bembeyaz formalarla girip, biz çamura bulaşmayacağız dediler. Ne güreşi kazanabildiler ne de beyaz formalar beyaz kaldı. 

Ali Koç büyük olasılıkla tek başına gireceği seçimi de yine büyük olasılıkla 2-3 bin civarında oyla kazanacak. Sorun kazanıp kazanamaması değil, sorun bu 3 yıldan ders çıkartıp çıkartamaması. Bir dönem daha aynı şeyleri yaşayacak mıyız? Camia başarısızlıkları kanıksamaya devam edecek mi? Bu kadar uzun süreli başarısızlığın sonuçları ne olacak?