BEŞİKTAŞ 1-1 FENERBAHÇE, MAÇTAN SONRA KISA KISA

 


Evinde yenildiğin rakibinle ikili averajı kaybetmemek için ama aslında gerilerde kalmamak için, kazanmak için oynaman gereken bir maça çıktık dün. Sezonun en iyi iç saha performansı gösteren Beşiktaş'la, sezonun en iyi deplasman performansını gösteren Fenerbahçe olarak çıktık sahaya. Kabul edilecek tek sonucun galibiyet olduğu bir maçtı, kazanamadık. Beşiktaş'a ve az da olsa Galatasaray'a yaradı skor. Biz mi? Anlatayım.

Kadro kalitesiyle bir yerlere kadar gelmiş bir takımız. Eksiklerimiz ortada. Kadro kaliteli de olsa, kilit noktalardaki eksiklikler ki nedeni transfer yanlışlarıdır, hocanın bence yetersizliği nedeniyle, koparıp gideceğimiz bir sezonda üçüncü sıradayız. Bu gidişle de şampiyonluk kolay değil. 

Kadromuz şöyleydi dün akşam;

Altay
Nazım . Serdar . Szalai . 88
Gustavo . İrfan Can
Osayi . Pelkas . Valencia
Samatta

Genel tepki ilk olarak Samatta'ya verildi. Hem neden ilk on birde sahaya çıktığı hem de aslında takımın oyun yapısı nedeniyle oyunda kaldığı sürece yararlı olamadığı konusunda. Elbette haklı eleştiriler de var. Lakin ben Samatta olmasın diyenlere, Thiam olsun dedikleri zaman aynı eleştirileri yapabilirim. Sorun orada oynayan isimden çok sistemin sıkıntısında. Forveti beseleyemediğin zaman, üst düzey olmayan herhangi bir forvetin, hem de iki tane stoperin kucağındayken bir sonuç alması mümkün değil. Bu yalnızlığın nedeni de, elbette aslında değişerek ileri üçlüyü oluşturan oyuncuların (dün Osayi Valencia ve Samatta idi) birbirlerinden kopuk hatta birbirleriyle ilk kez birlikte oynuyor gibi oynamaları. Enner ile Osayi'nin hızlarını ortaya çıkaracak orta saha oyuncuları ne yazık ki rakibin orta sahası karşısında ayakta çok duramadılar. Devre boyunca bu özelliğimizi bir kez Osayi'yi kaçırarak kullanabildik; kaleciyi zorlamayı bile beceremedi. Bir diğer pozisyonda da İrfan Can'ın rakip alanda top kullandığı ender anlardan birisi. Rakip ceza alanda topla oynamalar sonunda topla buluşan Nazım'ın topu saat kulesine yollaması. Uzun topları Samatta'ya atıp, onun takımın gelmesini beklerken topu saklamasını beklemekle geçen bir devre. Takım çok geride konuşlandı. Bu da takım boyu uzamasa bile pas yaptığımız bölgenin 3. bölgeye taşınamamasına neden oldu. Sonuç kaleyi bulan şutumuz yok gibi. 

Karşılığında aslında beraberliği yeterli bulan, deplasmandaki dominant oyunu nedeniyle biraz da çekinen Beşiktaş'ın uzun süre beklemesi, topu rakibe veren Fenerbahçe'ye devrenin sonuna doğru az da olsa baskı uygulaması. Ortaya çıkan bir iki pozisyon ve Altay'ın kurtarışları. Bizim de kaleciyi zorlamayan iki pozisyonumuz. Belki aynı netlikte ama vuruşu yapacak oyuncuların becerileri ortada.

İkinci yarı ne olabilirdi? Orta sahayı eşitlemek için İrfan Can'ın yerine Mert Hakan girebilirdi oyuna. Böylelikle orta sahada fiziki mücadeleyi eşitleyebilirdik. Bunun dışında Enner-88 ve Osayi-Nazım ikililerinden istenen verimin alınamadığı çok net görülüyordu. Ancak Bulut'un kafasında her ne varsa, takım buna uygun oynuyordu ki bir değişiklik yapmadık.

İkinci yarıya resmen yenik başladık. Enner'in çok gereksiz faulü, duran topta duruş zaafımızla birleşince, ev sahibi basit bir golle öne geçti. Gol sonrası zamanlar en zor zamanlardır, nitekim bunu Aboubakar bizim için daha da zorlaştırabilirdi, Altay izin vermedi. 

Bir golün yetmediği bir pozisyonda, etkisiz İrfan Can'ın Sosa'yla değişmesi elbette olumluydu. Lakin oyun şekli değiştiğinde forveti değiştirmeyi ben çözemiyorum. Samatta veya Thiam'da değil sorunumuz. Nitekim Samatta çıkıp Thiam girdikten sonra da o mevkiden bir verim alamadık. Hem de 88'in özellikle son 30 dakikada takımı ittirmesi, atak yönümüzü sola yoğunlaştırmasına rağmen. Thiam'ın kaleyi bulan şutu var mı? Samatta'nın? Forvetlerinden bu kadar yararlanamayan bir takım şampiyonluğa nasıl ulaşacak? 

70'ten sonra, maçın sonuna kadar, kazanmak için çaba gösteren, belki de elinden geleni yapan bir Fenerbahçe izledik, buna da şükür. Lakin çöpe atılan bir ilk devre, maçı kazanmamızı zorlaştırdı. Beşiktaş'ın Altay tarafından kurtarılan net pozisyonlarını unutmadan, maçı kazabilecek baskıyı kurduğumuzu, pozisyonları da bulduğumuzu belirteyim. Lakin olmadı. Yenilebilirdik, kazanabilirdik. Ortada bitti maç. Bize yaramadı.

Kalan haftalarda önümüzdeki iki takımı birden geçmemiz gerekiyor. Her ikisine karşı ikili averajda gerideyiz. Yani bir de maçı eksik olan Beşiktaş'la 5,5 Galatasray'la 2,5 puan fark var. Evet imkansız değil lakin oynadığımız oyun şampiyonluk inancımızı kuvvetli tutacak bir oyun değil. Evimizde oynadığımız son 4 maçta sadece 1 puan alarak zaten elimizdeki avantajı rakiplere bırakmış durumdayız. Düşünseniz, aslında hiç acayip olmayacak şekilde bu maçlarda 12 puan topladığımızı? Beşiktaş'ın 6,5, Galatasaray'ın (ikili averajı da biz alırdık o zaman) 10,5 puan önüne geçmiş olabilirdik. Bir avantaj daha gelir mi? Zor. 

Bir iki kelam da hakeme, Aboubakar'ın Serdar'a, Ghezzal'ın 88'e hareketleri ne sarı kart. Samatta'nın Vida'ya yaptığından aşağı kalır yanı yok. Sosa'nın gördüğü sarı kart da saçmalık, temas bile yok. Yine ikinci yarıda Wellinton'un Enner'e faulü sarı kart ancak faul bile verilmiyor. Diğer yandan ikinci yarıda Ozan'a yaptığı faul nedeniyle sarı kart gören Ghezzal'a da haksızlık yapılmış oluyor. İlk sarı kartı verilse atılacak ama ikinci sarı kartta faul bile yok. Bu kadar temiz geçen maçtaki sarı kart raporu bu, yine hakkımız yeniliyor. Sergen Yalçın'ın sürekli itirazlarına bir uyarı bile gelmemesi de ayrı bir konu. Ayrıcalıklı.

Sonuç aleyhimize. Dert büyük. Avrupa kupalarına katılacak yerde bitirir miyiz sezonu? Büyük olasılıkla evet. Lakin Erol Bulut olacaksa takımın başında, orada da bu sistemsizlikle şansımız çok olmayacak.