KAÇANLAR, KAÇIRANLAR



















Avrupa Ligi kaçtı, elimizden kaçıran Ivan Bebek. Süper Lig kaçtı (mucize olmazsa), elimizden kaçıranları aşağıda belirteceğim. Türkiye Kupası, çok da fifi. Başlıyorum.



Sezon başladı, takım sahaya çıktı, hepimiz çok atarız ama çok da yeriz dedik. İnanılmaz uyumsuz bir defans kurgusu ve kaliteli bir forvet vardı sahada. Gol yeme sorununu çözme kararı aldı Pereira.

Bunun için orta sahayı gereğinden fazla kuvvetlendirdi. Josef - Topal ikilisi sürekli birlikte yer buldu sahada. Top yapamayan stoperler nedeniyle oynadığı maçlarda Diego çok geriye gelmek zorunda kaldı hep. Yani aslında kızılan 10 numara, pozisyon olarak değil sadece sırt numarası olarak 10 numara oynadı.



Gol yeme sorunu kökten halloldu ancak bu defa atamama sorunu başladı. Devre arasına doğru denge sağlandı. Bol gol girişimi yapıp çok ama çok az pozisyon veren bir Fenerbahçe çıktı ortaya. Bu defa sorun girişimlerin sonuca ulaşamaması halini aldı.

Bursaspor deplasmanı ve Galatasaray deplasmanı bu sorunun zirve yaptığı maçlar. Her iki maçta abartarak söylediğimi belirteyim %100 performanslı bir gol vuruşu istatistiğimiz olsaydı şu anda Beşiktaş'tan fazla olabilirdi.



Yürümekte zorlanan Nani, top sürerken yere düşen RvP, saha içinde herkesi kadroya giremeyince hocayı dövmeye kalkan Caner, yine saha içinde neredeyse birbirlerine vuracak kadar kavga eden Diego ile Gökhan, istisnasız her pozisyonu yanlış kararlarla heba eden Volkan, bir türlü uyum sağlayamayan Ozan, çok çalışan ancak üretemeyen Josef, topu yanındaki arkadaşlarına veremeyecek kadar kapasitesiz stoperler ve kurgu ve bazen oyuncu seçimi/değişimi hatalarıyla Pereira benim ilk etapta sıralayacağım sorumlular saha içinde. Saha dışına elbette çıkacağım biraz sabır.



Hoca mı atacaktı o golleri diyoruz ya bazen, aslında haklıyız. Misal dünkü maçla ilgili en son sorumlu Pereira'dır. O da ilk olarak Nani'deki ısrarı sonra da bu takımın gol vuruşu yapamama sorununu gidermediği için. RvP atacaktı ilk dakikada, akabinde Nani. Ve Volkan boş kaleye, Muslera varken üstüne değil köşeye. Çok sayabiliriz daha.

Saha içindeki sorumlular bence bunlar. Tribündekilerin hatalarını da yazayım yanına. Her hatasa homur homur homurdayan, küfreden, beğenmediği sonucu ıslıklayan bir kitle vardı eskiden. Artık daha büyük bu kitle. Elbette yönetimin tribüne takındığı tavrın da etkisi var. Müşteri profili büyütünce bu hale geliyor elbette tribünler. Sıçınca alkışlanan topçu da var uçtuğunda küfredilen de. Ayarsızız. Destek artık kalmadı. Eskiden zor anlarda taraftarın desteğiyle top oynamaya başlardı takım. Şimdi takım oynayınca taraftar bağırmaya başlıyor. Allah korusun, 0-3 geri düşülecek bir maçı çevirecek taraftar az artık tribünde. 0-3 geri düşülecek maç artık 0-5 biter bu kafayla.

Ve yönetim. Hata yapa yapa doğruyu öğrenir insanlar. Aynı hataları sürekli yapanlar ya aptaldır ya da zaten bunun bir hata olmadığını düşünüyordur. Aziz Yıldırım, başkanlık süresindeki en büyük hatayı, en derin iz bırakan hatayı Yanal'ın gitmesine neden olarak ve sonrasındaki futbolcuyu maaş ödeyerek oynattığı açıklamasıyla yaptı. Kendini bitirdi, gelecek hocayı bitirdi, toptan kül etti her şeyi. Keyif veren, rakibi ezen, mücadeleci, skor ne olursa olsun durmayan bir takımla kim bilir neler yapılacakken, bu takımı bu hal getiren hocayı yerin dibin soktu. Bilimselliğe hükumetin TÜBİTAK'ı gibi yaklaştı. Parayı verenin düdüğü çalacağını ilan etti. Belki de şu sıralar 1959 sonrası tarihimizdeki üst üste ilk kez 3. şampiyonluğu kutluyor olacaktı bu takım.

Omo omotor şobolor diye girmeyin lütfen lafa. O konu ayrı bir konu ve hakkını her zaman teslim ederim hem Aziz Yıldırım'ın hem de emeği geçenlerin. Bugün Türkiye'de voleybol ve basketbol manşetlere çıkıyorsa Fenerbahçe sayesindedir. Rakiplerini, rekabeti tetikleyen Fenerbahçe sayesindedir. Devlet bankaları veya vergiden düşülen yatırımlarla kurulan basketbol, voleybol kulüpleri değil Fenerbahçe sayesindedir popülerliği amatör branşların. Ancak bu çok ayrı bir konudur. Çünkü ülkede futbol > basketbol + voleybol + akla gelen tüm sporların toplamı formülü geçerlidir. Çok konuşulmasının nedeni de budur.

Hala evet hala bir olasılık var. Yukarıda bahsettiğim mucizeden bahsediyorum. Beşiktaş'ın kalan maçlarda 1 yenilgi veya 2 beraberlik almak hakkı var. Bu da bizim tüm maçlarımızı kazanmamızla ilgili. Kalan maçlar şöyle;

Beşiktaş 66 puan
Sivas D
Akhisar D
Kayseri
Galatasaray D
Osmanlı
Konya D
Fenerbahçe 61 puan
Mersin
Dynamo D
Antep
Başakşehir D
Gençler
Sivas D
Son 3 maçımızda aldığımız puan 2, uçup giden 7. Beşiktaş da aynı duruma düşebilir. Üst üste Sivas ve Akhisar deplasmanlarından 0-2 puan arası dönebilir. İki beraberlik veya bir yenilgi hakları var. Ayrıca Osmanlı ile içeride, Konya ile deplasmandaki maçları da kolay maçlar olmayacak.

Peki biz kalan tüm maçlarımızı kazanırız diyebiliyor muyuz? İşte sezonun sorusu budur.