HANGİ HUKUK?


3 Temmuz'dan itibaren acele karar verilmesi için spor hukuku dediler. Ateş üfleyerek sönmezdi çünkü. Çünkü baskı altında çıkacak ceza kararı, daha yazılmamış olan iddianamenin temeli olacaktı. Dik durduk, ilerleyemediler bir süre. Ama saman altından yürüttüler işi. Fenerbahçe'nin şike yapmamış olması mümkün değil dedi Arıboğan Cornu'ya. Cornu'nun yalancısıyım. Bir karar lazımdı savcıya çünkü elinde delil yoktu. En ufak şüpheyi delilmiş gibi yandaş medyaya servis edenler, ellerinde kesin bir şey olsa bunu servis etmeyecekler miydi? Sivas'ta neden suçüstü yapmadılar ki zaten.


Sonra UEFA - TFF iş birliğiyle Şampiyonlar Ligi'nden men edildik. Savcının eline bir koz geçmiş miydi? İddianameye temel olabilir miydi? Olamadı çünkü hukuksuzdu. Yeniden başladılar. İşin komiği, savcının haklarında ceza istiyor olmasına rağmen Trabzonspor'un da spor hukukunun işlemesini (hukuk falan değil, verilen algıya göre ceza verilmesini) istedi. Oysa dedikleri gibi sadece şüpheyle karar verilmesi yeterli olsaydı kendileri de karambole giderlerdi. Fakat verilen vaatler netti sanırım.

Olmadı, bir türlü çıkaramadılar cezayı. Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmediğimiz gün Küme düşürün dedik. Düşüremediler. Yazı istediler, itiraf olacaktı ;) Al sana iddianameye temel. Ne yazısı yahu :)

Sonra iddianame açıklandı. TFF yargıyı bekleyelim dedi, bu ateş üfleyerek sönmezdi. Kayıp milyon doların belgesi bulunamadı, taşınırken kaybolmuş olmalıydı, evet evet öyleydi. Kimse de Song'la konuşmadı sevgili medyamızdan. Sormadı Galatasaray'ı neden mahkemeye verdiğini.

Dava başladı, kanunlar değişti. Kesmedi TFF değişti. Gerekirse açıklarım abi, kendisinin bulunduğu TFF yönetimini istifaya davet ettikten 6 ay sonra CEO görevine getirecekti. İşin siyasi olup olmadığı tartışılıyordu anlamsızca. Anlamsızdı zira bazı milletvekilleri siyasi olduğunu kanıtlıyorlardı açıklamalarıyla.

Kalleş medya saldırdı saldırdı. ÖYM garabetine karşı olan muhalefet sustu. Ergenekon, Balyoz düzmeceydi ama aynı taktik aynı oyuncularla oynanan şike senaryosu gerçeğin ta kendisiydi. Bu ateş üfleyerek sönmezdi.

Hala spor hukuku gak guguku diyordu bazıları. UEFA CAS'la köşeye sıkışmıştı ki,  baskı geldi. Ülke menfaatleri uğruna (2020 Avrupa Şampiyonası) geri çekildi. Aziz Yıldırım için çıktığı söylenen kanuna rağmen bir tek o çıkamadı ceza evinden. Siyasi değil di ya, Cumhurbaşkanı ilk kez bir yasa tasarısını geri göndermişti.

TFF değişince bir kez daha değerlendirdi kanıtları! Çıkaramadı bir karar. Abuk subuk sonuçlara vardı. Dedi ki "Etik Kurulu'nun raporunda belirttiği şüphe nedeniyle ilgili kişileri PFDK'ye gönderdik." Komedinin ikinci bölümü PFDK'de  oynandı. Onlar da "Şüphelere istinaden savunmaları aldık. Yapılan savunmalar bu şüphelerin giderilmesini sağlamadığı için ceza verdik."

Şaka değil, şüphenin giderilememesiydi ceza nedeni. Tahkim de onadı. İlgili kişiler AİHM'e gittiler mi bilmiyorum ama hakları olduğu gerçek. Sonra dava sonlandı. Tapelerde yer alan ve şifreli olduğu iddia edilen konuşmalardan başka bir delil bulunamadı. Çanta dediler olmadı, para dediler olmadı, araba dediler kız kardeş yoktu. Kulübün ve ilgili kişilerin hesapları didik didik edildi, herhangi bir açık bulunamadı. Başka itiraflara rağmen, karar önlerine konulmuştu zaten hakimin. Cezayı kesti ve "İlgili oyuncuların şike parasını aldıkları kanıtlanamamasına rağmen..." diye başlayan gerekçelerle cezaları yağdırdı. Hak hukuk gak guguk. Yargıtay beklenmeye başladı.

Ertesi sezon yarı finaline kadar vardık UEFA'nın Avrupa Ligi'nin. Finali kaçırdık. Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan gidemesek de, gruplara kalma fırsatını yakaladık. O sırada ateşin üfleyerek sönmeyeceğini belirten kişi, UEFA'nın ceza vereceğini açıkladı. Millet ayağa kalkınca inkar etti, yanlış anlam çıkarttınız dedi. İşin ilginci UEFA'nın müfettiş değişikliğiyle birlikte konuyu gündeme alması ve inkarcının söylediklerini kanıtlaması oldu. Savunma istendi. İnkar eden kişi bir televizyon programında ilk ifadesine döndü "Benim ulaştığım bilgiye medya ulaşamıyorsa, bu onun sorunu". Ben bir şey anlamadım zira bir söyledi bir yalanladı sonra yalanını yalanladı. Ama olan olmuştu.

Savunma istenen konu iddianameydi. Daha kesinleşmemiş bir kararı temel alarak, hem de olayları, maçları karıştırarak bir rapor çıkarttılar. Savunma işe yaramadı. Ceza geldi. Spor hukuku diye ağlayan spor hukukçuları, UEFA'nın kesinleşmemiş bir karara göre ceza vermesine nedense yorum yapmadılar. Oysa iki hukukun birbirinden faklı olduğunu birisinde delile gerek olmadığını savunurdular. UEFA ise nedeni her nedense şüpheden değil, kesinleşmemiş bir ÖYM kararından yola çıktı.

Ateş üfleyerek sönmezdi ama harlansın diye çok üflendi. Konu karışık. Ergenekon'un Balyoz'u kabul etmeyenler "Aziz Yıldırım yapmıştır" ana fikrinden devam ettiler. Öyle bir nefretti ki, Mehmet Baransu'yla Rasim Ozan Kütahyalı'yla aynı safları tuttular.

Bekleme sürecek UEFA'daki tahkime kadar. Mantıklı düşününce ne olur ne olmaz anlıyorum da mantıklı düşünmenin bu davada ne anlamı olur onu anlayamıyorum. Zor günler.