DYNAMO KYIV 0-2 FENERBAHÇE, MAÇTAN SONRA KISA KISA

 


Çok güvenli bir şekilde ilerliyoruz. Hem Avrupa kupalarında hem de ligde. Ligde, tek yenilgimizi aldığımız Konyaspor maçından sonra oynadığımız 6 maçın beşinden galibiyet, birinden beraberlikle ayrıldık sahadan. Tek beraberlik Beşiktaş deplasmanı, kabul edilebilir bir puan kaybı. Ligin açık ara en çok gol atan ve averaja sahip olan ekibiyiz. Attığımız 34 golde, 12 farklı oyuncunun imzası var. Yediğimiz gollere bakınca, 11 maçın altısında kalemizi gole kapatmışız. 2 gol ve üstünde gol yediğimiz sadece bir maçta puan kaybımız var, Ümraniyespor maçı. Ligin ilk maçı olduğu için kabul edilebilir bir kayıp. Lakin 11 maçta sadece 3 puan alabilmiş bir rakibe hem de iç sahada puan vermek kötü. 

Avrupa Ligi ve öncesine baktığımızda, Şampiyonlar Ligi'nden elenmek elbette kötü. Ancak bu sezon Avrupa kupalarında oynadığımı maçlarda aldığımız tek bir yenilgi var, Dynamo Kyiv'le Kadıköy'de oynadığımız, 10 kişi kalıp normal süresini 1-1 beraberlikle tamamladığımız ve ne yazık ki uzatma devresinde yediğimiz golle aldığımız yenilgi. Tek yenilgi, platform, yani kupa değiştirmemize neden olan yenilgi. Bunun dışında grubumuzdan lider olarak çıkmamız, ön elemeler dahil, oynadığımız 10 maçta yenilgi almamamız, 2,3 gol ortalamasını yakalamamız da harika.


Futbol sonuç oyunu. Her bir paydaşının sürekliliği başarıya bağlı. Bu nedenle konuya, sezon tamamlanmadığı için bir sonuca sahip olamayacağımız için, bugüne kadar elde ettiğimiz başarıları rakamlardan bahsederek başladım. Ama aslında anlatmak istediğim, aslında beklenmedik derecede çabuk ve umulmadık bir şekilde birbirine bağlı olan oyunculardan oluşan bir grubun oluşması. Bir teknik direktörün, elindeki kadrodan (mevcut ve yeni transferlerin bütünü), bu kadar yararlanabilmesi, unuttuğumuz ve sanırım pek de bilmediğimiz bir durum. Bu ülkeye gelip de böyle bir değişime imza atan başka teknik direktör oldu mu bilemiyorum. Ben Fenerbahçe'de Daum'u söyleyebilirim ama biliyoruz ki Jesus farklı. Hem de çok farklı.

Fenerbahçe, ister iç sahada ister dış sahada oynasın, elindeki kadronun tamamından yararlanarak, bazen farklı dizilişlerle de olsa, aynı mantalite ile, kendi oyununu oynamak ve bunu rakibe kabul ettirmek için çıkıyor sahaya. Bu İnönü'de de aynı, Kadıköy'de de. Yarın Trabzon'da da aynısı olacak. Ve bu mantalite, güzel oynamaya çalışan, bundan keyif alan oyuncularla daha da şık hale geliyor. Hakemle ve rakiple en az iletişime girip, topla oynamaya çalışan bir ekibiz. Ve bunun için, basketbolda Obradovic'in yarattığı ortamın benzerini yaratan Jesus'a teşekkür ediyorum.

3 Kasım'da başlayıp 4 Kasım'da sona eren maçta, rakibine, bırakın gol pozisyonunu neredeyse umudunu bile vermeyen bir takım. Tertemiz bir maç, sahaya faul yapmaya çıkmış bir ekip. Ve sonunda iki turu üst üste atlatan grup birinciliği. Teker teker o bunu, bu şunu yaptı diye anlatmak yerine, Arda'nın varoluşunu, Fenerbahçe'nin ne kadar büyük olduğunu hatırlayışını, maçı bırakıp hakemle tartışan Emre'nin Jesus'un hışmına uğrayışını, Fenerbahçe taraftarının tribündeki imparatorluğunu görsek yeter. Yenilirsin çokça da yenersin, bunların verdiği keyfi çok az galibiyet sevinci verir. 

Sakatlık olmadan, rekorlar kırarak bitirdik grup maçlarını, şükür. Şimdi hedef, Dünya Kupası arasına kadar kalan iki maçı kazanarak, bu araya lider olarak girmek olacak. Sivas ve Giresun maçlarımız güzel maçlar olacak.

Altay xxx
Osayi xx
Serdar Aziz xxxx
Szalai xxx
Ferdi xxxx
Arao xxxx > Zajc xx
Crespo xxxx
Lincoln xxx > Alioski xx
Arda xxxx > Emre xx
Valencia xx > İrfan Can xxx
Batshuayi xxx > Pedro xx