FENERBAHÇE 5-4 KARAGÜMRÜK, MAÇTAN SONRA KISA KISA

 


1-0 yerine 5-4 olsun diyenleri mikrofona beklediğimiz bir gece sonrasında herkese selamlar. Son ana kadar galibiyeti kovalayan ve yakalayan takıma alkışlar. Elbette bu oyuncu grubunu böyle bir takım haline getiren Jesus'a da alkışlar. Dönelim maça.

Sakatlar grubuna Ferdi'nin de eklenmesiyle Osayi'nin sadece hızıyla bek görevini yapamayacağının kanıtlandığı, buna ilave olarak özellikle dörtlü defans oynarken, yani stoper sayısı ikiyken, her iki bekin de defansif özellikleri sınırlı oyunculardan seçilmesinin ne kadar riskli olduğu bir kez daha görüldü. Ferdi'nin yokluğunda defansı Serdar Aziz'le üçlü kurgulamak sanki daha doğru olurdu bence. Böylelikle Lincoln ve Osayi'nin defansif defolarını sağ ve sol stoperlerin toparlama olasılığı olurdu. Hocadan iyi bilmek mümkün değil tabi, buradan konuşması, hele hele maç bittikten sonra konuşması kolay ;)

Altay
Osayi - Henrique - Szalai - Lincoln
İsmail
Emre - Crespo - İrfan Can
Pedro - Valencia

gibi bir dizilişle sahadaydık. Her ne kadar merkez orta sahanın İsmail - Crespo'dan oluştuğunu düşünsek de özellikle hücum yerleşimine bakınca daha çok 4-1-3-2 gibi, Crespo'nun çift forvetin arkasında, onlara yakın bulunduğu bir dizilişte gibiydi takım. 

Karagümrüklü oyuncular, bizi 1. bölgemizde durdurmayı başaracak presi yapabildiler. Crespo ile İsmail'in top almalarını engellemeye çalıştılar. Bu durumda stoperlere uzun vurmak gibi aslında bizim oyunumuza uymayan bir çare kaldı. Nitekim vurulan uzun topların bizde kalmaması gibi bir sorunumuz oldu. İlk golü, bu presi doğru yapamamaları nedeniyle bulduğumuz geniş alan sayesinde kazandık. Ancak beraberlik golüne de bu baskının sonunda, iki stoperimizin pasla çıkmaya çalışırken kanadı kullanmayı denemeleri sırasında kaybettiğimiz topla ulaştılar. 

İlk gol Lincoln kanadından geliyor. Oyun kurma aşamasında rakibin presle kazandığı top, kendi silahımızla vurulmak. Elbette beceri mutlak. Önce Szalai sonra Henrique'yi pasifize ediyor rakip. Borini yüzünü kaleye döndüğünden solunda bomboş bir arkadaşı daha var, Osayi dönememiş. Altay kurtarabilir miydi, zaten müdahalesi var. Yakından ve sert bir vuruş, müdahale yeterli olmuyor. Hata sayılmaz. Gafil avlandığımız bir an. İkinci gole ise o müthiş orta ikilimizin çalışmaması neden oldu. İsmail'in rakibin oynamasını engelleyememesi, Crespo'nun takibi bırakması işin başlangıcıydı. Szalai'nin yerini kaybetmesi, Henrique'nin terste yakalanması, Osayi'nin adamını kaçırması sonunda yine karşı karşıya kaldı rakip Altay'la. Altay'ın hatası yok golde, vuruş iyi ve zamanlama doğru. 

Kadıköy'de geriye düşmek yakın zamanlar için kabustu. Taraftar takıma sırtını döner, takım moralini kaybeder, hata yapanlar ıslıklandıkça kimse inisiyatif almaz ve geri dönemezdik. Bu sezon bu yok. Yenilgiyi kabul etmeyen bir takım ve ona inanan taraftarlar var. Nitekim beraberlik golü de kısa süre içinde geldi. Geçen yıl bahsettiğim üzere, defansif tarafı sınırlı olan bir oyuncunun hücumda vereceği katkı çok önemli. İşte tam da bunu anlatıyorum beraberlik golünde. Sol bek Lincoln'un çizgiye inip rakip defanın dengesini bozmasıyla Valencia'nın beraberlik golü geldi. Osayi'nin maç boyunca bunu bir kez yapabildiğini gördük. Onda da defans oyuncusu araya girerek muhtemel bir golü ve Osayi'nin asistini engelledi. 

Devre aynı mücadele ile tamamlandı. Son bölümde Emre ile İrfan Can kanat değiştirdi, Pedro aslında çok görülmeyen bir şekilde sıkça orta çizgiye kadar gelerek, top çıkartmamız için çabaladı. Karagümrük iyi kilitledi oyunu. 

Ancak ikinci yarıya da aynı düzenle başladık. Ben hala, Serdar Aziz'i oyuna dahil edip üçlü stopere döneceğimizi umuyordum. Jesus memnundu demek ki takımdan. İkinci yarı da benzer şekilde sürdü. Her iki takım da rakibine top çıkartma zorluğu çıkartmak üzere konumlandı sahada. Daha çok pozisyon ve tehlike yaratan biz olduk. Tartışılması garip olduğu iki penaltı kazandık, bir de rakip kazandı penaltı. Altay'ın ufak bir zamanlama hatası pahalıya patladı. Maç boyunca tek hatasıdır, detayını sona doğru anlatacağım. 

Jesus oyuna, 4-3 öne geçince, gerçek bir bek sokarak müdahale etti. Yorulan Emre'nin yerini de taze güç Rossi ile doldurdu. Ancak Szalai'nin adeta asiste dönüşen bir uzaklaştırma çabasıyla Burak'ın golü geldi ve yine yakalandık rakibe. Araya not olarak bırakayım, Burak'tan beklediğim ve Fenerbahçe'ye yakışır bir oyuncu olması için istediğim, bize attığı gole sevinmemesi değil daha sonra, bizim sol kanadımızda gerçekleştiği üzere, faul almak için şaklabanlık yapmaması. Gençtir, akıllanır inşallah.

Ve baştan beri bahsettiğim an. 4-4 iken benim aklımda saldırmak ve kazanmak var. Taraftar olarak bunu istiyorum. Zira kalan dakikalarda bari yenilmeyelim diye oynayacak bir takım istemiyorum. Nitekim iç sahada her büyük takım bunu istemeli. Bu nedenle kalan dakikalarda yapılan oyuncu değişiklikleri de, rakibi ve hakemi baskı altına alacak "yasal" her eyleme evet derim. Jesus da bu eylemlerin en önemli kısmını ifa edecek kişi. Serdar hamlesi de Batshuayi hamlesi de olumlu. Nitekim golün de bu oyuncuların özelliklerine göre yapılan akınlarla gelmesi ayrı güzel. Bir ayrı güzellik de, aslında kötü gününde olan Szalai'nin asistiyle gelmesi. Takıma inanan ve desteğini sürdüren taraftar kadar, kendisine inanan ve kazanmak için çabalayan takım güzel. Fenerbahçe iyiyse biz de iyiyiz aslında.

Ve önemli bir detay, çok gol yedik. Öncelikle, Üç Büyükler'e karşı deplasmanda 4 gol atıp maçtan puansız ayrılmak gerçek ötesi bir durum, Karagümrük açısından sonunda yazık olan bir performans. Bizim tarafımızdan bakınca da bu kadar çok hataya rağmen maçı kazanmamız da harika bir sonuç. Ancak 4 gol yediğimiz her maçı kazanmak kolay olmaz. Her şeye rağmen eksiklerimizi görmemiz gerek. Sağ bek ve stoper transferi gerekir mi, iyice düşünmek gerek.

Altay'ın ıslıklanması konusu da çok sıkıcı. Ancak kapıyı açanlar, eski sezonlarda ota boka kızıp takımı ıslıklayanlara, maç sırasında istifa diye bağıranlara "taraftar tepkisini gösterecek aabicim" diye yaklaşanlar, bunu normal gösterenlerdir. Taraftarla seyirciyi ayıramazsan sonuç bu olur. Hem de sadece bir hata yapan bir oyuncunun maç sırasında ıslıklanmasının kendini tatminden başka neye bir işe yaramayacağını biliyoruz. Bu zihniyetin tribünlerden bir an önce atılması gerekiyor.

Hakeme de iki kelam edeyim. Crespo'nun yediği dayak ortadayken kartını bu kadar az kullanması affedilmez. Gözünün önündeki penaltıyı vermemesi affedilmez. Zaman geçirmek için sakatlık numarası yapan, sözde tedavi sonrasında saha kenarına koşarak giden bir oyuncuya tolerans göstermesi ayıp. Lakin bu sadece onun ayıbı değil, zaman geçirmeye çalışanlara bu imkanı sağlayan tüm hakemlerin ortak ayıbı. Bir detay da VAR konusunda. Özellikle locada ve loca yakınındaki taraftarlar, televizyonda tekrar verilen tartışmalı tüm görüntülere şahit oluyor. Hakemin VAR'a gitmesi için bu tip durumlarda bir tribün tepkisi oluşturmamız gerekiyor. VAR VAR diye veya hakem VAR'a git diye bağırmak gerekiyor belki de. Bunu bir an önce hayata geçirmemiz gerek. Bu baskının mutlaka yapılması gerekiyor tribünden.

Sonuç; ligin en çok gol atan takımı ancak en çok gol yiyenlerden birisi üst sıradaki takımlar arasında.  Kayserispor maçıyla başlayan yükseliş devam ediyor. Arada Karagümrük maçı gibi zorlu maçlar olacak elbette. Ancak Jesus'un makinesi, günahıyla sevabıyla işliyor. Hem de iyi işliyor. Bize düşen desteklemek, Altay'a yapılan gibi köstek olmak değil.

Sıradaki maç, AEK Larnaca deplasman. Yenilmeden, sakat vermeden dönmek yeterli. Nitekim bir sonrasında diplerde yer almamak için çıkış arayan Ankaragücü'ne, deplasmana gideceğiz.

Altay xx
Osayi xx
Henrique x
Szalai x
Lincoln xx > Alioski xx
İsmail xxx
Emre xx > Rossi xx
Crespo xxx
İrfan Can xxx > Serdar Dursun xxx
Pedro xx > Batshuayi xxx
Valencia xxxx > Serdar Aziz ?