DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA DON BİÇMEK (DOĞUMA GÜNLER KALA)

Belki de en doğru kararını en yanlış bahaneyle, bahanesini geçtim en abartılı yanlışla mundar etti Aziz Yıldırım. Evet Ersun Yanal'dan bahsediyorum. Biraz dökeyim içimi. Başlıyorum.
Önce Aykut Kocaman'a olan sevgimden bahsedeyim. Eşim hamileyken, kızımız olacağını düşünürken ve Zeynep adını çoktan koymuşken, kısa süreli bir "neeeeey erkek mi olacakmış?" dönemi yaşadığımız zamandaki tartışmamızın nedenidir Aykut Kocaman. Açık bir ifadeyle, o kadar çok severim ki oğlum olsa adını Aykut koyarım. Ve elbette bunun nedeni Aykut Kocaman'ın teknik direktörlüğü değil. Ve yine elbette sadece futbolculuğu da değil. Misal Rıdvan ve Oğuz için tartışmam eşimle.

Şimdi geleyim Fenerbahçe'ye. Aziz Yıldırım çok hata yaptı hoca seçiminde. Doğrularından fazladır hataları. İlk dönemlerinde Low en büyük yaradır hataları arasında. Mustafa Denizli'yi ise doğru karar olarak (kısa dönemde hedefe ulaşmak için) olarak söyleyebilirim. 

Lakin en doğru kararı 2003/04 sezonundan itibaren takımı Daum'a teslim etmesidir. Cismen olmasa da 3 şampiyonluk üst üste gelmiştir. Neden Denizli faciasını şampiyonluk sayıyorum? Çünkü orada sahada kaybedilen bir şampiyonluk yoktu. Ve aynı nedenle, istifa ettim oyunu oynamak yerine Daum'un arkasında durup biten sözleşmesini, Denizlispor maçından önce aldığı karar gibi yenilemeliydi. Başka işlere daldı.

Nitekim yüzüncü yılda gelen şampiyonluğun nasıl zor olduğunu (bitime 2-3 hafta kala kazanılmış olmasına rağmen) unutmamak gerek. Geç kalan transferler, Şampiyonlar Ligi'nde elendiken sonra bir gecede 50-60 milyon Avro harcanıp alınan oyuncular (Deivid, Lugano, Kezman,...), sezonun başında bir türlü oturmayan, ancak sonrasında oturup ertesi sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final getiren oyun. Nitekim o sezonun sonunda bir hata daha yapıp Zico'yla devam etmeme, hayatımda en iyi anlaştığım hocayı buldum diyerek Aragones'i getirmek var unutmayalım.

Film gibi değil mi? Aragones'le de olmayınca bit pazarına yağan nurla yeniden Daum (kesinlikle doğru seçim) ve FETÖ-AKP destekli Bursaspor'a son anda verilen şampiyonluk. Lig tarihinde ikinci defa, aynı takımın aynı hocanın aynı başkanın başına gelen dram.

Ve sonrasında sözleşmesi biten Daum'a yapılan çirkinliklerle, kendisini tazminatsız yollamaya çalışmak (tazminat ödendi tüm çingeneliklere rağmen). Ve Aykut Kocaman.

Bakınız, ben ve muhtemelen sizler, Aykut Kocaman'ın iyi veya kötü bir teknik direktör olduğunu söyleyecek kadar bu işi bilmiyoruz. Kendi adıma, oynattığı futbolu beğenmiyorum diyerek konuyu toparlayabilirim. 2010/11 sezonu şampiyonluğumuz anamızın ak sütü gibi helal olduğu gibi, sezonu  yine FETÖ-AKP destekli ancak bu defa Trabzonspor'un önünde bitirmek de mucizeydi. Yaptık. Hep birlikte yaptık hem de. Sen ben o, onlar, biz, biz, biz.

Sonrasını biliyorsunuz, sadece bizim değil Türk futbolunun çivisinin, yerinden çıkmakla kalmayıp farklı yerlere saplanmak suretiyle ülkedeki tüm anlayışı değiştirdiği 3 Temmuz kumpası. Kumpas yapılmaz ve kadro dağılmasaydı Aykut Kocaman'ın başarılı olup olamayacağını bilemeyiz. Lakin 2010/11 sezonunun ikinci yarısındaki sorumlu oyun ile 2012/13 sezonundaki Avrupa Ligi yarı finalini düşünürsek başarı olasılığının az olmadığını söyleyebilirim. Ve elbette bir tahmin bu. Gerçekler ise 3 Temmuz'la değişti, değiştirildi.

Bu dönemdeki duruşunu, slogan olan açıklamalarını unutmamak gerek Kocaman'ın. Hakkını vermek gerek. Lakin konu başka şimdi. Dedim ya, ben oynattığı futbolu beğenenlerden değilim. Bunun iki nedeni var, birincisi Daum ikincisi Yanal.

Kocaman'ın mirasını yedi denilen Yanal'ın, Kocaman'ın sadece Emenike destekli kadrosuyla oynattığı futbolu izledikten sonra insan elbette üzülüyor kalmamasına. O günlerde söylediğim şuydu, bakın Nisan şampiyonluğu bıdı bıdısını yapmıyorum dikkat; Yanal'ın Fenerbahçe'si, deplasmanda da aynen Kadıköy'de olduğu gibi oyunu 2. ve 3. bölgelerde oynayan, rakibi beklemek yerine ona kendi oyununu kabul ettirmeye çalışan bir Fenerbahçe'ydi. Yani arzuladığımız Fenerbahçe. Bunu mirasa kondu diye anlatmak çok ayıp. O zaman Kocaman için Daum'un mirasına kondu der birisi, çıkamazsın içinden.

Tekrar söylüyorum, o kadar hata arasındaki en kritik olanı Ersun Yanal'ın hem de sözleşmesi uzatıldıktan kısa süre sonra istifaya zorlanması ve bu zorlamanın tabiri caizse çok ayıp bir şekilde yapılmasıydı. Ne olurdu kalsaydı Yanal? Bence çok iyi olurdu. takviye yapılmasa dahi yine şampiyonluğun ilk adayı olurdu. Peki başkan ne yaptı? İsmail Kartal'ı da bitirdi Fenerbahçe'yi bitirdiği gibi. Ne yani, teknik direktörlük yapan, ikinci ligde teknik direktör, birinci ligde yardımcı olarak şampiyonluk yaşayan bir Fenerbahçeli bu teklife hayır mı demeliydi? Siz der miydiniz Allah aşkına? Mesleğinizdeki belki de en üst nokta. Hedef koymanız gereken nokta.

Elbette olmadı. Çünkü Aziz Yıldırım, futbolcu-başkan egemen bir düzeni kanun gibi onaylamış oldu Yanal'a yaptığı mobingle. İsmail Kartal da takımın hocası değil ancak ağabeyi olabildi. Sonuç olarak, yeterli değildi. Sezon gidiverdi. Pereira'yı anlatmıyorum. Kavga çıkar çünkü. Zira onun kadar elindeki kadro, o kadroyu kuranlar da hatalı. Volkan Şen Bursa ve Galatasaray deplasmanlarında yakaladığı her pozisyonu gol yapabilse (biliyorum böyle bir yüzde yok, mübalağa sanatı sayın) sezonu gol kralı olarak tamamlardı. Biz de o iki deplasmandan 2 puan yerine 6 puanla dönerdik. Evet biliyorum, sadece o iki deplasman değil şampiyonluğu kaybettiren. O nedenle sadece Pereira tek başına suçlu değil dedim yukarıda.

Hatalar, hatalar. Alınmayan dersler. Ve sezon başlarken sözleşmesi süren Pereira'nın gönderilmesi, yerine gelen Advocaat'ın elindeki kadroyla ancak çorba yapabilmesi (misafirler ziyafet bekliyor), taraftarla yaşananlar (herkes hatalı, ama az ama çok, herkes) bizi bugünkü duruma getirdi. Son maçımız ne zaman, sıralamada neredeyiz? Kimse umursamıyor.

En baştaki konuya döneyim. Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'ye gelme olasılığı %99 gibi (nasıl sayı verilir anlamasam da :) ). Camiayı, basını, Aziz Yıldırım'ı okuyunca bu çıkıyor sonuç. Kocaman yuvaya, yuvasına dönüyor. Evet hala beğenmiyorum oynattığı oyunu. Üstüne bir de erken açılacak sezon var. Transferleri ve kadronun halini ekleyin üstüne. Durum ortada. Aslında Kocaman değil kim gelirse gelsin, enkaz devralmak deyiminin gerçekleşeceği bir sezon. Yani takılması gereken kişi Kocaman değil. 

Ve takılması gereken kişi, haklıdır yargıtaya takılıp kaldığı için, ülkede ipleri elinde tutanın vicdanla ilgili bir sorunu olmadığı için (vicdan yok = sorun yok) bazı yerlere yanaşıyor, yanaşmak zorunda kalıyor. Hoşuma gitmiyor benim. Fenerbahçeli olarak yediremiyorum, kabul edemiyorum. Üç vakte kadar açıklanacak forma sponsorluğu, açıklanmasının üstüne üç vakit yeni geçmiş başka destekleri üst üste koyunca, 2017/18 sezonunun bir Dynamo Fenerbahçe sezonu olacağı korkusu içindeyim. 

Esas sorunumuz Kocaman değil. Esas sorunumuz, keyfine göre kombine satmayan, olunca ben para verdim de olduk, olamayınca şampiyonluk önemli mi diyen Aziz Yıldırım, başkan. Demem o ki geçtiğimiz sezonlarda olduğu yolda trafiğe kızıp evde çocuğa bağırmak yine bize zarar verir. Tepkimiz, isyanımız Fenerbahçe'ye zarar vermemeli. Tepki gösterdiğimiz kişi, bizim kendi cancağızımıza verdiğimiz tepkiden daha fazla zarar veremez. Bana göre verilecek en büyük ceza sevgiden mahrum bırakmaktır. 

Bunu yaptık geçen sezon. İç saha performansı ortada. Artık sarılma vaktidir. Fenerbahçe'ye sarılma vaktidir, kişilere değil aman yanlış anlamayın. 

Sarılacağımız hayatımızdır, anamız, babamız, kardeşimizdir, evladımız, aşkımız, her şeyimizdir. Bırakın kişileri, Önce Fenerbahçe deyin.