KAYIP SEZONUN İKİNCİ DERBİSİ


3 Temmuz'dan beri bakış açısı başka. Benden, bizden kaynaklanan bir şey değil bu. Bu rekabete başka gözle bakıyordum daha önce, biliyorsunuz. Aşağıdaki metni her maç öncesinde yayınlıyordum blogta. Artık farklı


Medyanın 'Dünya'nın Derbisi' dediği ancak sadece Türkiye'de canlı yayınlanan büyük maç günü geldi.
Fenerbahçe-Galatasaray, derbiden öte bir maç. 100 yılı aşkın süredir bir tutku, bazen hüzün bazen mutluluk dolu bir rekabet. Boğaz'ın düşman kardeşleri yeni bir Büyük Maç'ı bekliyor.
Diğer ülke derbilerinden farklı, ne din ne siyasi görüş, ne zümre farkı. Aynı evdeki aile fertlerin ezeli rakip olabileceği bir derbi. Sadece yeşil dahada değil, spor slonlarında, denizde, havuzda, pistlerde, bazen sidik yarışının da dahil olduğu yaşamın her noktasındaki bir rekabet.
Büyük Maç, sadece Fenerbahçe ile Galatasaray arasında. Tarihi, Fenerbahçe ile Galatasaray arasına girmeye çalışmaktan ibaret Beşiktaş konu dışı. Lacivert ve sarı ve kırmızı.
Neden farklı hepiniz biliyorsunuz. 3 Temmuz kumpasının içinde yer alanları bünyeye alan, 3 Temmuz kumpasında yıkılmış binayı talan etmeye çalışan çekirgeler gibi davranan ve hatta 3 Temmuz kumpasında yer alan bir konumda kaldılar.
Başarı uğruna yıkıp geçtiler.
Yıkıp geçtikleri Fenerbahçe değil yıllardır ağır aksak gitse de bir rekabetti.
Darmadağın ettiler.
Rakip sahada kupa kaldırdım demek, bunu ürünleştirmek adına, polis tarafından öldürülmeye çalışan bizi görmediler, görmek istemediler.
Yaptıkları her hareketin doğru olduğunu savunup Fenerbahçe'nin her yaptığını karalamaya çalıştılar.

Tekrar söylüyorum, Galatasaray maçları elbette önemli, sonuçta kazanınca en çok sevindiğimiz kaybedince en çok üzüldüğümüz, en fazla hazırlandığımız, en çok özlem duyduğumuz maçlar bunlar. Ancak artık nedeni derbi olması değil, sadece şampiyonluk yolunda çekişme olasılığımız olan bir rakip olduğu için.

Artık rekabet yok. Ezeli rekabet yok. Çünkü ezeli rekabet mücadele kadar saygıyı da içerir. Onlar istemediler, biz neden isteyelim?