VOLKAN DEMİREL


"Kartal'dan trene biner maça gelirdik kale arkasına, ben davul çalardım." Tribünle alakasını da böyle anlatmıştı bir muhabbette. Son yılların en çok konuşulan portrelerinden birisi Volkan. Hem saha içinde hem saha dışında çok konuşulan işlere imza attı. Gün geldi performansı gün geldi asabiyeti manşetlere taşıdı onu. Özel ilgi alanım kalecilik olduğu için bir iki kelam edeyim dedim. Zahmet edip okursanız sevinirim.


Web sitesinde anlatıyor durumunu. Ben Fenerbahçe'den itibaren yani izlediğim süreci anlatmalıyım. Volkan 81 doğumlu, yani şu anda 34 yaşında. Bunu özellikle belirtmemin nedeni, kaleciliğindeki gelişimlerinden birisini 32-33 yaşlarında yapabilmiş olması. Yaşlı olduğunu düşünmüyorum. Nitekim kalecilikte tecrübe çok oynamakla geldiği gibi, yaşla da artıyor. Kalecilik aslında akılsızların değil normalden yüksek bir zekanın yapabileceği iştir çünkü. Volkan'ın gelişimindeki son noktadan başlayacaktım, başlıyorum.


Ceza sahası kontrolünde müthiş bir gelişme sergiliyor Volkan son dönemde. Dedim ya bu tip gelişmeleri 32-33 yaşında yapmak kolay değil sporcu için. Bu onun işine saygısından kaynaklanıyor ve elbette sevgisinden. Ceza sahası kalecinin evidir. Genelde altı pası kullanır ortalama kaleciler. Ancak kaleye 16,5 metre uzağa kadar elle oynama hakkı var kalecilerin. Büyük bir avantaj. Bunu sezgi, hız ve zekasıyla beslediği anda rakibi rahatsız eden, düzen dışına çıkmaya zorlayan bir hale bürünür kaleci. Yan topları korkudan odaklanarak kullanamaz rakip, uzun toplarda hep bir şüphe oluşur, çok çıktığını görenler efsane olmak için bolca uzak çokça anlamsız şutlar dener. Bunun dışında özellikle baskılı oynayan takımlar için idealdir zira topyekun saldırı halinde boşluk bırakmaz, takımı ileri iter. Ve evet riski de vardır. En ufak hatada cezayı keserler. Ve rakipte ekstra zeka ekstra kabiliyetli birisi varsa, o uzun toplardan birisi haftanın, aynı belki de yılın golü olarak takılır filelere.

Volkan, ilk sezonunda Recep'le birlikte Rüştü'nün arkasında bekledi. İlk sezonu, Fenerbahçe'nin son 15 sezondur sezonun içinde en çok travma yaşadığı sezon oldu. Ortegalı sezon diyeyim anlayın. Başlayan kadroyla bitiren kadro arasında dağların olduğu sezon. Lorant'la başlayıp kiminle bittiğini hatırlamadığım, belki de hatırlamak istemediğim sezon.

Rüştü'nün Barcelona transferi sonrasında Daum'un gelişiyle birlikte umutlanacak gibi oldu ancak RIP Almanya'nın hızlı çıkış yapan ancak çıkışı uzun sürmeyen başarılı kalecisi Enke'nin gelişiyle yine kulübeye geçti. Hazırlık maçlarında oynadı Recep'le birlikte ancak Enke ciddi bir dertti. Kısmet mi diyelim bilemedim ama o meşhur İstanbulspor maçının faturasının Türkiye Enke'ye kesince kale umudu iyice arttı. Sezon boyunca Recep'le değişerek oynadı. Açıkçası geldiği sezon Recep'in onu rahatlıkla keseceğini düşünüyordum. Zira bir çok antrenmanını izlemiştim. Recep Volkan'a göre çok daha çevik, hareketli bir kaleciydi. Özellikle konuşması, defansı yönlendirmesi Volkan'dan bir iki adım öne koymuştu gözümde Recep'i. Yukarıda da belirttiğim gibi aşama kaydetmek çok önemli sporcu için. Volkan bu aşamayı kaydetti, Recep kaydedemedi.



2003/04'de sezonun iki kalecisi vardı. Her ikisi de yaptığı hatalarla çok battı göze. Recep Sergen'den yediği frikik golünde çok eleştirildi. Oysa aynı maçta Ahmet Hassan'dan yediği kafa golünde hatalıydı Sergen'in golünde değil. Sonra Volkan'a geçti sıra, o da kazanılan Galatasaray maçı sonrasında sevinirken kolunu çıkarttı.

Ertesi sezon Rüştü'nün dönüşüyle Volkan yine kulübeye geçti. Sezon sonunda şampiyonluk gelirken Volkan yine ağırlıklı yedekteydi.

2005/06 sezonunda ise birisi lig diğeri kupada oynarken ikinci yarıda yer değiştirdiler. Şampiyonlar Ligi maçında Schalke 04'ten yediği hatalı gol (burada) sonrasında gözden düştü. Daum'un Volkan kaledeyken korku içindeyim anlamındaki açıklaması bomba gibi düştü kamuoyuna. Sezon sonu mutlu bitmedi.

2006/07 sezonunda Rüştü, bir sezon önce gelen Serdar'la kale mücadelesi başladı. Önce Rüştü sonra Volkan'ın sakatlıkları kalenin Serdar'a teslim edilmesiyle son buldu. Çok başarılı bulmadığım bir kalecidir Serdar. Fenerbahçe kalitesinde değildir. Ancak başarılı bir sezon geçirdi. Kendi limitlerini aştı. Hatalı goller yemesine rağmen Volkan'ın hatalı golleri kadar konuşulmadı. Medyatik değildi çünkü. Şampiyonlukta pay sahibiydi Serdar da. Nitekim sezon sonunda bir vefasızlık konusu Rüştü'nün Beşiktaş'a gitmesiyle son buldu.

2007/08 sezonu Volkan'ın zirve yaptığı sezondu bence. Öncelikle deli gibi vücut çalışmasına rağmen çevikliğini kaybetmemesi takdirle karşılanacak bir durumdu, belirteyim. Sonra da bir simge halini aldı. Zaten ilk satırda belirttiğim üzere Fenerbahçeliydi Volkan. Bunun hakkını çok verdi. Ancak her zaman olduğu gibi medyayla, rakipler, taraftarla karşı karşıya geldi sık sık. Haklıydı haksızdı ayrı konu. Ama kesin olan bir şey var, bir medya danışmanına ihtiyaç duyduğu. Buna en son değineceğim. 2007/08 sezonu Volkan'ın başarılarıyla geçti. Ancak bir maç vardı ki bir kalecinin istediği her şey gerçekleşti. Sevilla deplasmanından bahsediyorum tabi ki.

Çok kötü, konsantrasyon eksiğiyle başlayan bir maç. Daha 10. dakikada hem de kaleci hatasıyla yenilen gollerle 2-0 geriye düşüş. Sonra sahada isyan, toplanma. Uğur Boral'ın (Fenerbahçe'de oynadığı sürece kendini verdiği 3 maçtan birisi) takımı alevlendirmesi ve uzatmalar (burada). Bir kalecinin en çok isteyeceği şey penaltıdır. Son dakika penaltısıdır. Seri penaltılardır. Penaltı kalecinin şansının en az olduğu andır. Golü yemesi büyük sıkıntı yaratmaz. Ama kurtarması onu kahraman yapar. Hele bir de iyi çalıştıysa dersine, müthiştir. Sevilla maçı da böyle bir maç işte. Özellikle sevgili Önder hocanın dersine müthiş çalışması, sonra da Volkan'ın onun sözünü (geç de olsa) dinlemesiyle, futbol tarihine geçen müthiş bir seri yaşandı o gün.



Sonraki yıllardaki performansını ekstra anlatmaya gerek duymadım, standardı olan, genelde bu standart altında kalmayan bir kaleci Volkan. Cüssesine rağmen çevik, gözü pek ancak maç sırasında şımarmaya müsait bir karakterde. Ve hırçın. Nitekim bu kötü özellikleri Volkan'ın adının kötü anılması, hem bu özellikler hem de kötü ünü nedeniyle çok ceza almasına neden oldu. Türk futbol tarihinin en iyi 5 kalecisinden birisi olmasına rağmen sadece Fenerbahçeliler (tamamı mı bilemem) tarafından sevilen bir milli kaleci olmak da bundan kaynaklı.

Volkan'ın çok ciddi bir şekilde bir medya danışmanına, bir imıcmeykıra ihtiyacı var. Vardı diyelim hatta, artık çok geç olduğunu düşünüyorum. Ülkenin örnek gösterilecek sporcularından birisi olabilecekken düştüğü durum iç açıcı değil. Futbolu bıraktığı zaman bugün ektiği tohumların ekinlerini biçecek. Bu tohumlar arasında ne yazık ki (haklı/haksız ayırmadan) nefret tohumları da var. Ve bu nedenle, medyatik kişiliği nedeniyle sürekli olarak ön planda Volkan. Yaptıkları beşle çarpılarak anlatılıyor, yanına yapmadıkları da meze olarak konulurken. Misal tribünden çakı atılıyor Volkan'a, o takımın yöneticisi Volkan'ın çakıyı eldivenine saklamış olabileceğini söylüyor ve gerekli tepkiyi görmüyor. Volkan milli takım formasıyla milli maçta hakarete uğruyor, çocuğu karısı alıyor nasibini, morali yerle bir ediliyor. Oynayamayacağını söyleyince vatan haini ilan ediliyor. Abartı, ne yazık ki hep aleyhine kullanılıyor.

Oysa yapılması gerek Volkan Demirel'i marka haline getirmekti. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 5 kalecisinden birisi olması onun ülke futboluna mal olmasını gerektirirdi. Adına turnuvalar düzenlemeli, kaleci okulları açılmalı, televizyonlarda kalecilik eğitimi programları yayınlanmalıydı. Olmadı. Çok mu geç? Evet geç. Çok mu değil mi bilemiyorum ama geç. Bu saatten sonra bu kötü imaj nasıl silinir? Var yolları ama çok zor. Hele hele medyanın borazanlarla dolu olması nedeniyle çok zor. Maden işçisiyle bile karşılaştıran kansızlar olduktan sonra çok çok zor.

Bitirirken de bir sorayım, Milli maçta ona küfür edenler bulunabildi mi?