FENERBAHÇE 4-0 KARABÜK, MAÇTAN ÖNCE Mİ SONRA MI ÖNEMLİ DEĞİL

Dakika kaç, bilmiyorum ama o an Bekir çıkıyor oyundan ve Selçuk giriyor sahaya. Skor sanırım 3-0. Öndeyiz. Selçuk'un elinde bir şey var. Bazılarımız kaptanlık bandını Bekir'den teslim aldığını sanıyor. Bazılarımız bir kağıt parçası olduğunu fark ediyor. O kağıt parçası elden ele dolaşıyor. Her eline alan açıp okuyor, farklı yüz ifadeleriyle birbirlerine bir şeyler söyleyip elden ele dolaştırıyor. Merak, yerini yapılan esprinin farkına varılmasıyla eğlenceye bırakıyor.
Sanki top çevirir gibi her yeni oyuncuda bir "oooooleyyyy" sesi geliyor tribünlerde. Oyun devam ediyor. Oyun devam ederken yapılan bu espri, çok değil 2 gün önce Galatasaray'ın Türkiye Kupası şampiyonluğunu takım uçağında kutlanırken bir oyuncu tarafından çekilerek tespit edilen küfürlü tezahürata verilen yanıt aslında. En son kaptan Volkan'ın eline ulaşıyor. Önce yedek kulübesine bakıp, önde ikili oynayıp oynamayacağımızı anlatan bir işaret yapıyor. Sonra da bütün Türkiye'nin merakla beklediği an geliyor. Kaptan kağıdı açarak kale arkasındaki kameraya ve foto muhabirlerine poz veriyor. Yazı yeni bir şey değil, 28 Nisan tarihli gazetelerin tamamında yazan ŞAMPİYON FENERBAHÇE manşeti. 28 demişken bu şampiyonluğun TFF'nin kurulduğu 1923 yılından bu yana alınan 28. şampiyonluk olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Başkanlarından Ulvi Yenal'ın milli takım teknik direktörlüğünü de saymayarak, ligi 1959 yılından itibaren sayan TFF. Yani ona göre 19. şampiyonluk.

Geri dönelim konuya. Son zamanlarda özellikle gerilen ilişkileri biraz olsun düzeltebilecek bir davranış aslında bu. Hakaret, aşağılama söz konusu değil. Güzel bir taşlama aslında. Taşlama derken Arena'ya girerken Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırıdan bahsetmiyorum. Dokundurma yani. Fenerbahçe'nin hak ederek şampiyon olduğunu belirten ve tebrik eden Mancini'nin Galatasaray'ına bir dokundurma. Uçaktaki küfre sahada küfür ederek yanıt vereceğimizi sanan, hangi takımı tuttuğu önemli olmayanlara da güzel bir örnek. Takılma böyle de olur. Ve hatta asıl böyle olur.

Maç önü. Karabük oyuncuları Şampiyon'u alkışlamak için iki sıra halinde dizilmiş bekliyor. Aynı Akhisar'ın yaptığı gibi. Sonra Şampiyon geliyor, çime ayak basıyor. Tribünlerde on binler, dışarıda milyonlar ve saha içindeki rakipler alkışlamaya başlıyor. Sahadaki 3 kişi hariç. Galatasaray alt yapısından yetişmiş üç oyuncu, sadece, inci gibi dizilmiş rakip arasında durmaya tahammül edebiliyor, alkış çok geliyor. Önemli değil zira en doğal hakları. Zorla güzellik olmuyor elbette. O, inci gibi dizilmiş rakip arasında çürük diş gibi kalsalar da en azından oradalar ve Şampiyon'un heybetli geçişini izliyorlar.

Sonra maç başlıyor. Sonra maç bitiyor. Akılda kalan Salih'in sakatlandığı an. Hepimizin kankası, sevgilisi, abisi, kardeşi, evladı, torunu Salih. İçimiz cız ediyor. İkinci yarı girdiği çimenden oyun bitmeden çıkmak zorunda kalıyor. Haaaa bir de goller var. Musa atıyor, Raul atıyor, oyundan çıkacak olan Emre atıyor, oyuna sonradan giren Webo atıyor. 72 gole ulaşıyor Şampiyon. Tribünler mutlu. 3. zafer haftası oynanıyor şampiyonluk kutlaması filminin. Sezon hala ve hala bitmiyor. Haftaya bir maç daha var. 4. zafer haftası olacak kutlamaların. Ama Kadıköy'deki maçlar sona eriyor. Maç bitiminde kısa kesilmiş bir eğlence var. Tribünlerden gelen bir Atatürk portreli bayrak elden ele dolaşıyor. Maç boyunca Ali İsmail Korkmaz ve Burak  Yıldırım şarkılarla, sloganlarla anılıyor. Ayrıca pankartların da bir dili var; Kurmay Albay Murat Özenalp de hatırlanıyor, hatırlatılıyor.

Sonra takım Hababam eşliğinde soyunma odasına doğru yöneliyor. Aslında Aziz Yıldırım'a yöneliyorlar. Karşısına geçip selam veriyor ve tezahürata başlıyorlar. Karşılıklı olarak herkes bir birini çok seviyor. Yanal, teslim alıp ileriye götürdüğü takım için defalarca teşekkür ettiği Kocaman'ı bu güzel akşama davet ediyor. Sıkılma yok, çekinme yok. Saygı ve sevgi var. Çünkü biz bir aileyiz.