FENERBAHÇE 3-3 BEŞİKTAŞ, MAÇTAN ÇOK SONRA UZUN UZUN

Stadyumda izleyenler de, televizyondan izleyenler de müthiş bir maça şahit oldular. Cüneyt Çakır haricinde herkese teşekkür etmek gerek bence. Raul demeyin, geleceğim oraya.



Öncelikle kadro

Volkan
Gökhan . Alves . Egemen . Caner
Raul . Topal . Alper
Kuyt . Emenike . Sow

gibi klasik dizilişle çıktık sahaya. Emre'nin sakatlanması, Raul'un belki de Alper'in ilk on birde yer almasını sağladı. Baroni'nin kadroda olmaması, Emre'nin sakatlığında benim için soru işaretiydi.

Dizilişlerin önemi yok aslında çünkü önemli olan oyuncunun karakteridir. Dolayısıyla rakamlar o kadar önemli değil. Klasik olarak sürekli yer değiştiren bir ileri üçlü, arkalarında Alper'in daha fazla kopup fırladığı, Topal'ın süpürdüğü, Raul'un da yönlendirdiği bir orta saha, bunlara ek olarak hücum sırasında orta saha hatta açık oyuncusu gibi ileri fırlayan iki bek ve dizilişte o iki bekin ortasındaki iki stoper. Sistem bu.

Beşiktaş kanat bindirmelerine karşı sol beke Atiba'yı yerleştirmişti, fiziki olarak karşılık verebilecek bir oyuncu. Zira sol bekin Kadıköy deplasmanında ileri fazla fırlama ihtiyacı yoktu Bilic'in düşüncesine göre.



Bu çizimler büyük bir amme hizmeti yapan http://tr.matchstudy.com sitesinden. Çok açık bir şekilde görülüyor ki, eksik oynadığı süre boyunca dahi Fenerbahçe, Beşiktaş'ı kendi sahasında oynamaya mahkum eden bir baskı uygulamış. İki takımın son adamlarının konumuna, beklerinin konumuna bir bakın. Ve daha önemlisi rakip sahada yer alan oyuncu sayısına bakın.

Beklenen de buydu zaten, Fenerbahçe baskısı. Ancak ilk tehlikeyi yaratmasına rağmen yenik duruma da düşen ev sahibi oldu. Bir forvet aklıyla gelen gol. Almeida'nın müthiş pası, Olcay'ın Gökhan'a enfes çalımı ve karşı karşıya kaldığı Volkan'ı mağlup edişi. Tek çirkinlik ise kale arkasındaki taraftarları tahrik etmesiydi Olcay'ın. Armayla tahrik olur mu demeyin. Bence olmaz ama aynı hakemler Ankara'da oynanan Türkiye Kupası finalinde, attığı gol sonrasında kendi taraftarına kendi armasını gösteren Baroni'yi sarı kartla cezalandırmıştı. Aynı hakem derken lafım gelişi, çünkü hepsi hakem bunların.

Çok kısa süren bir bocalama sonrasında Caner'in neredeyse 50 metrelik müthiş pasını enfes bir kontrolle önüne alan Sow'un şutu ve Tolga'dan dönen topu Emenike'nin tamamlamasıyla tekrar geldi eşitlik. Bu golü Tolga'ya hem de Emenike'nin atmış olması müthiş oldu.

Ve sonrasında olaylar olaylar. Raul kasıtlı mı bastı? Bence hayır. Peki ayağını çekebilir miydi? Belki evet belki hayır. Bence çekmesi için ağırlığının diğer ayağında olması gerek ki ne yazık ki ağırlığı Veli'ye bastığı ayağındaydı. Hala çekemez miydi? Çekemese de kendisini yere bırakabilir, basmanın şiddetini azaltabilirdi. Elbette bunların tamamı saliselerle ölçülecek bir zamanda ve reflekslerle olabilirdi, olmadı. Raul cezayı maç içinde aldı, önümüzdeki maçlarda da alacak. Yine de benzer bir pozisyonda aynı hakemin başka bir oyuncuya, yani hakemin iftirasının yalan olduğunu kanıtlayıp da o hakemi ve genel olarak hakem camiasını rezil etmemiş bir oyuncuya başka şekilde davranacağını düşünüyorum.

Maçın bitimine bir saat kala bir kişi eksiktik artık. Umutlar bitecek miydi? Elbette hayır. Nitekim 3 kişiyle yaptığımız müthiş atakta Alper Emenike Sow üçlüsünün, yerleşik Beşiktaş defansını paslarla ekarte etmesi uzun sürmedi. Çok rahatlayabilirdik. Eksik kişiyle öne geçtiğimiz andan sonra üyakaladığımız şaşkın rakibe bir gol daha atabilseydik eğer. Yazının sonunda değineceğim Cüneyt Çakır'a ama şunu hatırlatayım. Skor 1-1'ken, takımlar 11-11'ken, Kuyt'un kafa pasıyla yaklaşık 30 metrelik depar sonrasında topa kötü vuran Emenike'nin bu kötü vuruşuna neden olan neydi, kimdi? Atiba'nın vuruş anında, son adamken Emenike'nin beline doğru müdahalesinin kural kitabındaki yeri neydi? Neden soruyorum? Varsayımcı bir sürü insan çıktı ortaya. Bu en başı maçın, hakemin ilk ve en kritik hatası. O dakikada 11-10 oyuncuyla, penaltı atan bir Fenerbahçe düşünün.

Döneyim 2-1 sonrasına. Yanal herhangi bir değişiklik yapmadı 10 kişi kalınca. Ne oyuncu ne de pozisyon değişikliği. Nitekim gol de bir kişi eksilen orta saha Alper ile Topal'ın arkasında boşta kalan Veli'ye basmak için anlamsız çıkan Alves'in, Alves'in çıkışında fırlamayan Egemen ve Gökhan'ın ofsaytı bozmaları sonunda geldi. Volkan ikinci kez karşı karşıya kaldı rakiple ve ikinci golü yedik.

Bu gol moralimizi bozdu bozmasına da biz bunu anlayana kadar yenik duruma düşmüştük bile. Yine çok pasla gelen rakip, Almeida'nın Caner'in kapamaya çalıştığı yönünden sert vuruşuyla geldi. Volkan Caner'in kapamaya çalıştığı açıya göre aldı pozisyonunu. Ama ayakta kalmayı başaramadı. Ayakta kalsa kurtarır mıydı bilemem ama, penaltıda ters köşeye yatmış kaleciden gibi kaldı.

Ne bekledik devrede? Ben değişiklik beklemedim. Zira çok kısa süre içinde yemiştik 2 golü. Bir süre aynı kadro oynayabilirdi. Nitekim böyle oldu. Devrenin başlamasıyla birlikte taraftarın da devreye girmesiyle 11-11 oldu takımlar sanki. Büyük bir güç, büyük bir iştah ve büyük bir hırsla beraberliği değil galibiyeti almak için saldırdı Kanarya. Bu çok önemli, 6 puan önde olduğunuz rakibinizle sayı olarak eksikken, puan farkını korumak değil açmak için saldıran bir takım bu. Her neferiyle terinin son damlasıyla saldıran.

Biz tribünde yorulurken Cüneyt eyyam yapıyordu bir çok pozisyonda. Sarı kartlar başladı rakibe. "Sayınızı eşitleyeceğim" mesajıydı bu aslında. Saldıran Fenerbahçe, kurtulmaya çalışan bir kişi fazla oynayan Beşiktaş'tı. Beraberlik rakibin 10 kişi kalması sayesinde olmadı ama evet o anda rakip de 10 kişiydi. Ama o gol bağıra bağıra geliyordu. Tolga'ya rağmen geliyordu. Nitekim geldi.

Normal şartlarda bu baskı sonrasında bu eforu harcayan takımların rölantiye geçmeleri, topa sahip olarak dinlemeleri beklenir. Tam aksi oldu. Yine saldırdı Fenerbahçe. Ve galibiyet şansını yakalamak için yaptığı akınların tamamında golle burun buruna geldi. Pektemek'in eline çarpan pozisyonda penaltıyı verebilseydi Cüneyt çakır, belki hak ettikleri galibiyeti alacaktı Sarı Kanaryalar, olmadı. Vermedi, veremedi Çakır. Kötülük defterinin bir sayfasını daha doldurdu.

Ve son dakikalarda atak yapmayı aklına getiren Beşiktaş galibiyet için bastırdığında, istediği pozisyonları da bulmasına rağmen skoru değiştirmeyi başaramadı. Maç berabere bitti, puanlar paylaşıldı ama aslında maçı kazanan Fenerbahçe'ydi. Çünkü kazanmak için elinden geleni ardına koymamış, taraftarının bağırarak takımı ateşlemesi yaşanırken onlar da ortaya koydukları hırs ve oyunla taraftarı ateşlemeyi başarmışlardı. Ve yıllar sonra ilk kez sahada 'Bu taraftar sizinle gurur duyuyor' tezahüratıyla ayrıldı futbolcular sahadan. Yaşlı gözlerle söylendi bu tezahürat. Kaybedilen puandı belki ama kazanılan çok şey vardı.

Ve bir de Cüneyt vardı sahada. Maçın önüne geçmeye çalışan, hakem denilen ama hakem olmayan bir yaratık. Atiba'nın Emenike'ye faulünü atladı, kırmızı kart penaltı. Raul'u attıktan sonra kendisini iyice kaybetti. İkinci yarıda topu Alper'in ayağından alan Veli'nin temiz hareketine faulü çalıverdi. Sivok'un yerde penaltı isteyen Emenike'ye müdahalesini görmeyip ayağa kalktığında rakibini iten (kafa atmak yok) Emenike'yi sobeleyen, kendisini kafa yemiş gibi yere bırakan Sivok'u görmeyen Koray Gencerler'in hakemi ısrarla çağırmasının tek sonucu olmalıydı, kırmızı kart. Veremedi, yemedi. Eyyam yaptı. Verseydi de yanlış karar olacaktı ama yardımcısının dangalaklığı olacaktı. Emenike'nin pasif ofsayttayken top vuramadığı anda yardımcının çektiği bayrağa hemen güvendi. Oysa değişen kurallara göre ofsayt değildi Emenike çünkü çabalasa da topa müdahale edememişti. Kuyt ile Tolga'nın altı pas dışındaki hava mücadelesine de bir faul uyduruverdi. Yoksa daha erken bir dakikada sağlardı Fenerbahçe beraberliği. O zaman da kalan süre bayağı çok olacaktı galibiyet golünü atmak için. O da kesmedi, Pektemek'in ceza alanında topa koluyla müdahalesini görmesine rağmen penaltı kararını vermedi. Veremedi değil, vermedi. Çünkü tam 4 maçını 90+'da attığı gollerle kazanan Fenerbahçe lehine 90+'da penaltı kararı veremezdi, olmazdı.

Ertesi gün takipçimiz Kasımpaşa'nın Galatasaray'a evinde puan kaybetmesiyle, Beşiktaş maçında kaybedilen puanlar kimsenin cebine gitmemiş oldu. Ama dedim ya belki puan kaybettik Cumartesi günü fakat çok şey kazandık.