NEFRET TOHUMLARI



Kim ekiyor? Ne biçmek niyetinde? Neyin peşinde? Bu kadar iğrenç mi olay. Üzerinde bir takımın forması olduğu için öldürülen bir insan var. Ve hayatta kalan bir katil. Bununla yaşamak zorunda kalacak bir başka insan. Konuyu saptırıp başka bir çirkinlikle (ırkçılık) kıyaslamaya başlayan bir basın. Muz bıçaktan daha keskinmiş meğer, bilemezdik. Artık insanlar birbirlerinden nefret ediyorlar. Haklı bulmuyorum ama anlıyorum nedenini. Gaza gelenler de ayrı konu tabi. Her şeyi en uçta yaşamayı seven bir millet olarak severken öldürmeyi düşünebiliriz elbette. Neymiş Burak Yıldırım saldırmaya gidiyormuş, ölüme gitmiş.


Siz yanınızda bıçak taşıyor musunuz? Kaçınız bıçakla dolaşıyor Allah aşkına söyleyin. Peki bıçak taşırken bunu birisine saplamayı göze alacak kadar kendinizden geçtiniz mi? Veya korktunuz mu? Maç öncesi seremonisinde rakip takımın formasına tahammül edemeyecek kadar mı nefret ediyorsunuz? Çocuklar ağladı diye savunmak yerine o çocukları rakip formayı giyemeyecek şekilde yetiştirmekten utanmıyor musunuz? Ne öğretiyorsunuz çocuklarınıza? Sadece Galatasaraylı mı olacak çevresi? Ailenizde hiç Fenerbahçeli yok mu? Neyin peşindesiniz

Bugün acı bir olaya şahit oldum. Bilen biliyor, ben mektepliyim. Galatasaray Lisesi mezunuyum ve bununla gurur duyuyorum. Ve Fenerbahçeliyim. Bununla daha çok gurur duyuyorum. Formasını giydim Galatasaray Lisesi'nin okul takımının. Hala da veteran takımında giyiyorum. 7 Fenerbahçeliyiz takımda, mektepli ama Fenerbahçeli.

Sık sık maçlar yapıyoruz. Bazen İstanbul'da bazen İstanbul dışında. Dostluk maçları oluyor, turnuvalar oluyor. 40 yaş üstü bir takım işte. Dün Gelibolu'ya davetli olarak gittik. 19 Mayıs kutlamaları kapsamında Gelibolulu veteranlarla bir maç yapmak amacıyla. Kutlamalar resmen iptal edildi, maçımız kutlamaların dışında yapıldı.

Dostluk maçı. 3. kez oynuyoruz onlarla. Berabere kaldık. Maç bitti, tebrik ettik birbirimizi ve sahadan ayrıldık. Ayrılmadan önce, 4. sınıfa giden, bir tanesi hakemin kızı olan Dilay ve Hazal'la son kez konuştuk. Maçtan önce bizden imza ve fotoğraf isteyen pırıl pırıl iki kız çocuğu. Minik kuşumdan bir yaş büyükler. Maç bitti, maçtan önce hediye ettiğim flamaları da imzalamamızı istediler. Ben Hazal'a mektebi anlattım. O da bana sınavdaki hedefinin mektep olduğunu söyledi. İnşallah kazanıp bizden birisi olursun dedim.

Sonra, ağbilerimizden birisi benim Fenerbahçeli olduğumu söyledi kızlara. İnanmadılar. Ben de sürekli taşıdığım ve kuşum ve minik kuşumu simgeleyen iki Fenerbahçe armalı kolyemi gösterdim kızlara. Suratlarındaki şaşkınlık, kızgınlık tarif edilir gibi değildi. O iki melek birden bire bana kızgınlıkla baktılar. Bu kadar nefretle nasıl büyütüyoruz çocuklarımızı? Sonra gidip Burak'a ağlıyoruz, onu öldürene hem kızıyor hem de hayatı boyunca katil sıfatı taşıyacağı için acıyoruz. Kendimize acıyıp da insan gibi bir nesil yetiştirsek olmaz mı?

Ben minik kuşuma Fenerbahçeli olmayan arkadaşlarına saygı duyması gerektiğini öğretmeye çalışıyorum. Bu anlatarak öğretilecek bir şey değil. Çocuklar büyüklerini taklit ederek öğrenirler. Ben rakibime saygı duyuyorum. Haydi siz duymayın. Ama şunu sağlamak zor olmamalı. Rakibinize duyduğunuz nefret, takımınıza olan sevginizden fazla olmamalı.