TARAFTAR

taraftar
Sözlük anlamından başlayayım önce. Türk Dil Kurumu şöyle açıklıyor;
1 - isim; Yandaş.
2 - spor; Sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse.

Benim tanımım biraz daha detaylı. Taraftarın yani yandaşın, renklere, kulübe veya bayrağa olan bağının aşkla olduğunu düşünüyorum, aşkın da karşılıksız olması gerektiğini. Şunu söylemek istiyorum, ne yaparsanız yapın kendiniz için değil taraftarı olduğunu kulüp için yapmanız lazım benim düşünceme göre.
Gelelim UEFA ve ceza konularına. Fenerbahçe ile UEFA arasında bir gerginlik olabilir, mümkündür. Ne yazık ki haksız da olsa, karar veren tarafın UEFA olduğunu unutmadan başlamak gerek. Nitekim alınan karara itiraz hakkı var UEFA'ya bağlı olan her kulübün, kullanılacaktır. Fakat şunu lütfen gözardı etmeyelim. Organizatör diyor ki, üyelerden bir tanesinin taraftarı, kural dışı davranışları nedeniyle cezalandırıldı fakat bu ceza, tekrarlanması halinde uygulanacak şekilde ertelendi. Sonra ne diyor, hani biz ertelemiştik ya cezanızı, taraftarınız tekrarladı bu nedenle uygulamaya geçiyor ve bir maç seyircisiz oynama cezası veriyoruz. Haklı mı haksız mı ayrı tartışma konusu, konuşalım, birazdan. 
Şimdi son noktaya geliyorum. Verilen ceza nedeni yakılan ve sahaya atılan meşale. Bu ceza nedeniyle kulüp taraftarından ve onun vereceği maddi manevi katkıdan mahrum bırakılıyor. Taraftar üzgün, kulüpten ve sahanın bulunduğu belediyeden yardım istiyor, maça giremiyoruz bari dev ekranda birlikte seyredelim diye. Çabalar sonuç veriyor, daha önce Türkiye Ligi'ndeki cezalarda istenen ama bir türlü uygulama geçilmeyen dev ekran işi çözülüyor. Müthiş, değil mi? Siz caddede oynayın biz kaldırımı tribün yaparız diyoruz ya, yapıyoruz yine. Yak meşaleyi orada, yine sıkıntı yok.
Peki ne oluyor? Ceza almamıza neden olan meşaleyi yakmadan, bir paraşüte bağlayarak, bir şekilde saha içine sokuyoruz. Otoriteye (otoritenin aminango ayrı konudur) isyan ediyoruz. Haklı mı haksız mı? Otorite diyor ki bu benim organizasyonum, kuralım bu. İhlal edersen cezası şu. İhlal ediyorsun, erteliyor. İhlal ediyorsun cezalandırıyor. Cezalı maçta tehdit eder gibi aynı şeyi yapıyorsun. Yargıç adam öldürdün diye ceza veriyor, sen hapishaneden yargıca silah yolluyorsun, vururum bak diyorsun. Otorite durur mı? İsyanı bastırmaz mı? Bu fırsat bu kadar kolay mı verilir eline?
Taraftarın yapması gereken, verdiği desteği anlatıp ağlamak, kendisini haklı çıkartmak değil. Taraftar taraf olandır, karşı taraf da değil. Sen, zarar verdiğin şeyle/kişiyle aynı tarafta nasıl olursun?
O meşaleleri sahaya atan, oyunun durmasına neden olan, Fenerbahçe'nin ceza almasına neden olan, haindir, taraftar falan değil. Ortaya çıkarılsın, hem kongre üyesi, hem cezayı çeken kombine sahibi olarak haklarımı arayacağım. 
Gelelim UEFA'ya ve yönetime. UEFA'nın durumu belli, şike davası sürecinde, Lütfi Arıboğan, Levent Bıçakçı, İlhan Helvacı ve Mehmet Ali Aydınlar tarafından etkilenen, maniple edilen bir kuruluş. Tarafsızlığı benim için tartışmalı, hatta tartışmasız. Ön yargılı, kötü niyetli. Raul'un cezasından belli zaten, ne yaptı 3 maç ceza alacak? CAS davasında, perde arkasında olanlar nedeniyle düşman hatta. Bu davayı ülke menfaatleri açısından çektik ya, aslında ülke menfaatlerine de zarar verdik. Bir gün açıklanacak, ortaya çıkacak her şey. Neden geri çekildi davamız, ülke menfaati neydi? Bugün bildiğimiz, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığımız nedeniyle vazgeçmiş olduğumuz. Mantıklı mı? Evet. Doğru mu? Hayır. Yönetim bu konuda hatalı mı? Evet. Belki de hayır. Daha çok evet tabi ki. Ama öyle bir süreç içindeyiz ki bitmiyor. Uzadıkça bölünüyoruz, kavga ediyoruz. Saçmalıklarımız sürüyor, hem yönetici, hem sporcu, hem taraftar. Aklımız başımızdan gidiyor. Diğer yandan atı alan Üsküdar'a varmak üzere. Atta doping var, ortaya çıkıyor ama üstüne giden yok. Üsküdar yakın.
Ne yapmak gerek? Bir olmaktan, yek yürek tek yumruk olmaktan başka şansımız var mı? Bence yok. Olabilir miyiz? Bilmiyorum. Adam çıkmış, formalite maçından başka bir anlamı olmayan bir maçı kaybettik diye Aykut hocaya laf ediyor. Aklımız başımıza gelecek mi? Bilmiyorum.
Ben her maça Fenerbahçe formasını bir kez daha görebilmek için gidiyorum, gördüğüm için şükrederek dönüyorum. Bunu neden yapamıyoruz? Neden daha çok Fenerbahçeli, en Fenerbahçeli olmak gibi bir egoya yenik düşüyoruz? Fenerbahçe kazansın diyorsanız, golü kimin attığının önemi var mı? Önce Fenerbahçe demek bu kadar mı zor?