DEPLASMAN GÜNLÜĞÜ: ATATÜRK'ÜN ŞEHRİ SAMSUN

 


Kaptanın seyir defteri, uzay yılı 2023.0821. Yine hafta içi bir maç. Geçen sezon çok yandı dilim, çok kaçırdım. Zor oluyor ayarlamak. Bu defa biraz daha kolay, çok yoğunluk olmayan bir dönemde hem de sadece yarım gün uzak kalacak şekilde yapıyorum planı. 22 yıl sonra yine bir Samsun deplasmanı için başlıyorum hazırlıklara;

Maç bileti 520 TL, bizim stadyumdaki kale arkası fiyatları gibi. Uçakla gideceğim. İstanbul havaalanını kullanarak Pazartesi günü sabah işe gidebileceğim gibi, Salı sabahında da mesai saatinde dönmüş olacağım. THY'den alıyorum bileti. 13:45 uçuş. Sadece bir sırt çantası var yanımda. Dönüş uçağını ertesi sabah 04:05'e alıyorum. Bir araç kiralayacağım, taksilerde ziyan olmayayım. Zaten üç aşağı beş yukarı aynı yere geliyor maliyeti. Çantayı maç sırasında arabada bırakırım. Bir yedek tişört, şarj aletleri, kulaklık, araba için telefon tutacağı, ilaçlarım.

Bir saat rötar yapıyor Samsun uçağı, 14:45'te kalkacağız. İniş 16:10 civarı. Yolculuk tek başıma. Uçakta izlemek üzere birkaç film, dizi indiriyorum Prime uygulamasından. İzlerken uykum geliyor zaten, müzikle kestiriyorum. 

İniyoruz, tanıdık yüzlerle karşılaşıyoruz. Hiç tanışmadığım ama her deplasmanda olan Fenerbahçelilerle selamlaşıyoruz. Sonra Göksel reis çıkıyor karşıma, yanında Hulusi Belgü (abi diyecek kadar büyük değil ama Hulusi diyecek kadar da samimiyet yok (daha)) ve oğlu. Arabayı teslim alıyorum, Garenta iyidir, bir Egea geliyor. O sırada organizasyon ustası Göksel reis yanıma Emre isimli bir kardeşimizi veriyor. Aslında daha yer var ama sadece ikimiziz. Emre de güzel Fenerli, bir kardeşle daha tanışıyorum.

Maç öncesi demlenmesi için Pamuk Kardeşler diye bir restorana gidilecek. Yarım saatlik bir yol. Stadın yanında geçiyoruz. Emre Samsun'u biliyor, bilgi veriyor şehirle ilgili. Gezgin bir kardeşimiz, 54 ülkeye gitmiş ve 81 vilayetin tamamına. UNIFEB'in aydınlık gençlerinden. Sohbet ede ede varıyoruz. Kurulu bir masa var. Tanıdık simalar ama tanıdık değiller, gençlerle tanışıyoruz. Zaten deplasmanlardan göz aşinalığı var. Sonra Göksel reisler geliyor. Ben onlar masaya geçiyorum. Emre'nin telefonunu alıyorum maç sonrasında havaalanına birlikte gitmek için. 

Masada konuşulanların bir kısmı elbette Fenerbahçe, diğer hayat da var elbette. Yerel Fenerbahçeliler, Samsunlu olup İstanbul'dan deplasmana gelen Fenerbahçeliler, Fenerbahçeliler... Sohbet maç saati yaklaşınca sona eriyor. İki araba art arda stadın yolunu tutuyoruz. Kestirmeler derken, tam da deplasman tribününün dibine ulaşıyoruz. 

Etraf boş. Gruplar girmiş içeriye. Hiç beklemeden, rahatlıkla giriyoruz içeriye. İhtiyarların bölümüne, en üst kısma geçiyoruz. Tanıdıklar, selamlaşmalar. Senede 2-3 kez deplasmanda rastladığım Yiğit'e rastlıyorum, eşiyle gelmiş bu defa. İlkmiş. Şans getirsin diyorum. Nem çok. Hiç esmiyor. Durduğumuz yerde ter döküyoruz. O sırada elbette Alp ile de karşılaşıyoruz. Kambersiz düğün mü olur?

Stat güzel, kutu gibi derler ya, aynen öyle. Tribünler sahaya yeterince yakın. Samsunsporlular doldurmuş tribünleri. Yıllar sonra Süper Lig. Elbette dolduracaklar. Bol bol hoparlör müziği, arada tezahüratlar. Biz yine bildiğiniz gibi. Deplasmanda herkes ayrı telden çalmıyor. O nedenle deplasman tribünlerinin kralı biziz. Stadın deplasman tribünü kısmı çok iyi bir konumda. Sahaya hakim bir görüş var. Ne yabancı madde engelleyen ağlar ne de tribünü ayıran paneller görüşe engel oluyor. On numara beş yıldız.

Maç başlıyor. Ev sahipleri yeterince gürültü çıkarıyor. Sahada da işinizi zorlaştıracak bir ekip var. İlk 15 dakika sıkıntılı geçtikten sonra, İlk yarıda kalan 30 dakikada rakibi baskılıyoruz. Bizim tribün ilk yarıda bizim kale tarafında. O 30 dakika pek Samsunlu göremiyoruz, gelemiyorlar. Ama o gol gelmiyor işte. 

Devre arasında bir X mesajı atıyorum. Kısa bir değerlendirme, biraz umut biraz temenni.


İkinci yarıda ataklarımızı rahatlıkla izleyebiliyoruz. Önce Fred kaçırıyor. Sonra baskı sürüyor. Cengo, Dzeko'nun kafasına konduruyor; 1-0. Sonra Fred koyuyor; 2-0. Serkan Tokat'ın kural ihlaliyle Fred'in Merhaba dediği gol güme gidiyor. Bu karar ev sahibini az da olsa hareketlendiriyor. Sakatlıklar nedeniyle İsmail hoca zorunlu pozisyon değişiklikleri yapıyor. Oyun ortada bu dakikalarda. Yine de umutsuzluk olmuyor hiç. Bitime doğru Symanski'nin golüyle farkı arttırıyoruz. 

Maç sonu bizi selamlamaya geliyor takım. Fenerbahçe güzel biz güzeliz. Sonra klasik bekleyiş başlıyor tribünde, cep telefonunun pili sağlam olanlar sosyal medyada, bazılarımız tezahüratlarda zaman geçiriyor. Kazanınca beklemek dert olmuyor zaten.

Kapılar açılıyor. Aslında rahatlıkla kenara alınabilecek demir ızgaralar ortada kaldığı için karmaşa halinde çıkıyoruz. 

Emre ile buluşuyoruz. Amaç havaalanına gidip uçak saatine kadar uyumak. Bir şeyler yesek mi diyor, e çorba güzel olur. Şehir merkezine gidiyoruz. Bir sürü lokanta açık. Birisine giriyoruz, çorba da var döner de. Ama öncesinde kapıda elinde KentTV yazılı bir mikrofon, üzerinde Samsunspor forması olan bir arkadaş yanımıza geliyor. Hal hatır derken gecenin sloganı geliyor, Atatürk'ün takımı Atatürk'ün şehrinde. Stadın sorunlarını anlatıyor. Maraş depreminde hasar görmüş, riskliymiş. Ama bakıma alınmamış. Dertleri çok. Neyse harika bir ezogelin çorbası üzerine bunu dönere neden yaptıklarını anlamadığım bir tabak döner yemeği geliyor; Ezogelin 2-0 Döner. Lokantada çay yok. Biz de bir kahve buluyoruz ve düşüyoruz Fener muhabbetine. Öyle düşüyoruz ki, uçağı kaçıracak hale geliyoruz. Koştur koştur yetişiyoruz. Aracı teslim etmek gerek, teslim alacak arkadaş biraz geç varıyor. Stres iyice artıyor. Neyse ki uçağa yetişiyoruz. Hatta son binen iki kişi biziz. Yorucu bir yolculuk sonrasında İstanbul havalimanına iniyoruz. Şansımıza uçaktan inince bizi alan otobüs en yakındaki kapıya kadar bırakıyor bizi. Arabaya bindiğimde saatinin şarj aletinin kayıp olduğunu fark ediyorum. Az sonra hava aydınlanmaya başlıyor. Saat 06:00 sularında ofise varıyorum ve az da olsa uyuma şansım oluyor.

Sırada Ankaragücü deplasmanı var. Twente için yaptığım planı, çıkan yüksek maliyet yüzünden tamamlayamazken UEFA'dan gelen ceza moral bozuyor. Olsun, Ankaragücü deplasmanı için gün saymaya başlıyorum. Bu defa uçmak yok. Arabayla gideceğim, mümkünse yakıta ortak olacak bir yoldaş arıyorum.