FENERBAHÇE 2-4 BEŞİKTAŞ, MAÇTAN SONRA UZUN UZUN

Yenilgiler de galibiyetler kadar doğal. Ve ne yazık ki farklı yenilgiler de doğanın bir parçası. Doğanın önemli parçası da bu yenilgilerde üzülmek, öfkelenmek. Üzüntümü, öfkemi, kızgınlığımı anlatacak kadar kelime bilmiyorum. Ancak bunların herhangi bir tanesi ve hatta tamamının toplam etkisi, bana rakip takımı alkışlatamaz, kendi takımımı ıslıklatamaz, rakip takım atak yaparken beş beş diye bağırtamaz. Ve bence bunları yapanlar, neden ne olursa olsun haindir. Kendi takımımıza, oyuncumuza kızgın olmayı anlarım, ben de kızıyorum. Ancak ıslıklamayı anlayamıyorum. Yönetime istifa diye bağırmayı da anlamıyorum. Maç bitsin bağır çağır. 90 dakikalık maçın bitmesin daha 20 dakika varken bunların yapılmasını anlamıyorum. 

Peki yönetim istifa etsin mi? Kesinlikle kongreye gidilmesi gerek. Fenerbahçe kültüründe 5 sezon kupa alamamış bir yönetimin varlığını sürdürmesi doğal değil. Aday çıkar mı? Bilemem ama yönetimin kendisine güvenoyu alması gerekiyor. Kongre şart.

Şampiyonluk uzakta kaldı. En azından ikinciliği kaybetmemek gerekiyor elbette. Bana kalsa Jesus'u ikna eder önümüzdeki sezon planlamasını yapmasını sağlarım. Ancak belki de devam etmeyecek bir yönetimin, halefine çalışmak istemeyebileceği bir çalışan bırakması ne kadar doğru, onu da düşünmek gerek. Çok zor durum.

Maça döneyim. Orta sahayı kalabalık tutmak ve Arda'dan yararlanmak üzere kurulu çift forvetli bir kadro ve diziliş. Maç önünde buna itiraz edecek kimse var mıydı? Sanmam. Zira belki mecburiyetten ama ne olursa olsun aslında taraftarın ve medyanın çok istediği bir kadroydu. Michy sakat olmasa Pedro yerine o olurdu muhtemelen sahada.

Arda gerçekten de, bazı gereksiz zorlamaların dışında ilk yarıda oyuna en çok ağırlık koyan oyuncumuz oldu. Bir penaltı yaptırdı (evet penaltı), bir asistini Valencia harcadı. Çok şık bir vuruşla kaleciyi avlayacağı bir pozisyonda vuruşu defansa çarptı. Neredeyse tüm ofansif aksiyonlarda, kendisinden bekleneni yaptı. Evet bazı topları gösteri yapmaya çalışırken kaptırdı. Olsun, o kaptırsın. 

Aboubakar'ın tahrikine hemen yanıt verdi tribün, Samet de. Oysa sakin kalınsa sadece Aboubakar görmeliydi kartı. Ama hakemi de kenara yazmakta fayda var. Osayi'nin düşürülmesine sessiz kaldı, Mert Hakan'la didişip sübjektif kararlar verdi. En sonunda da ilk yarıda vermediği penaltıda Osayi'ye aldatma bahanesiyle gösterdiği kartını, ikinci yarıda üç aşağı beş yukarısını yapan Aboubakar'a (ikinci sarı olacaktı) göstermedi. Bunun gibi kritik müdahalelerle kaç maçımızda durdurdular bizi, saymakla bitmez. 

Maçın kırılma noktalarından ilki, ilk yarıda 1-0 öndeyken Samet'in hatasıyla Altay'la karşı karşıya kalan Aboubakar'ın atamadığı, daha doğrusu Altay'ın harika engellediği gol pozisyonuydu. İkincisi Osayi'ye verilmeyen penaltı. Soyunma odasına 2-0 önde gidebilirdik. İkinci yarıda ise elbette Valencia'nın atamadığı penaltı var. Oyun tepetaklak döndü. Sonrasında beraberlik için gelen Beşiktaş'a rahatlık sağlayan bir hale dönüştü ortam. Onlar da geri çevirmediler. 

Bunlar olurken takımını ıslıklayan, gol attığımızda yuhalayan, rakibi hem de Ferdi yerde yatarken yaptığı atak sonrasında attığı golü alkışlayan ve hatta rakip atak yaparken beş beş diye bağıran hainleri izlemek zorunda kaldık. Hain kelimesi çok hafif kalıyor aslında aklımda geçenlerin yanında. Beşiktaş'ı alkışlayan siktirip gidip Beşiktaş'ı tutabilir, kimse zorla Fenerbahçeli yapmıyor insanları. Belki de biraz kendine gelir tribün bu tipler yok olursa.