TEŞEKKÜRLER BEYLER




1999 yılındaki o yağışlı gecede bir başka hakem katliamı yaşanan maçtan beri, 2020 yılına kadar, 20 yılı aşkın süredir, kutsal topraklarda oynadığımız her maçta ya çokça kazandığın ve hiç kaybetmediğin bu uzun süreci bize yaşattığın için,
Bu galibiyetler süresince rakibe kabus bize rüya olduğun için,
Puan aldıkları maça yabancı oyuncu çıkaramayıp 11 Metin sloganını keşfettirdiğin, kazanamadıkça bu defa 11 Hagi olarak sahaya çıkmalarına neden olduğun için,
Arada 3 olsun 4 olsun hatta 6 olsun bol gol izlettiğin için,
Bu süreçte Ortega'dan Alex'e, Anelka'dan Robin van Persie'ye, ismini sayamadığım bir sürü dünya yıldızını kırmızı sarıya gol atarken görmemize vesile olduğun için,
Öncelikle SANA ve bu seride emeği geçen forma giysin giymesin, bizi satıp rakip takıma gitsin gitmesin çubuklu giymiş her oyuncuya, 
Onların malzemelerini hazırlayan malzemecilere,
Takımı çalıştıran antrenörlere,
Maça hazırlayan ekibe, teknik direktöre, idari menajere, tercümanlara, şube sorumlularına, her dönemdeki her bir yöneticiye ve elbette başkana teşekkürü borç bilirim.

Hepsinin isimlerini tek tek yazmak isterdim ancak 20 yıl, 23 maç, yüzün üstünde insanın adı... Gerçekten uzun bir liste. O nedenle sadece gol atanların gol sayılarını yazmadan isimlerini ekliyorum;

Ogün Temizkanoğlu
Samuel Johnson
Serhat Akın
Haim Revivo
Ali Güneş
Yusuf Şimşek
Milan Rapaic
Tuncay Şanlı
Ariel Ortega
Ceyhun Eriş
Ümit Özat
Marcio Nobre
Mehmet Yozgatlı
Fabio Luciano
Stephen Appiah
Alex de Souza
Nicolas Anelka
Mateja Kezman
Semih Şentürk
Deivid de Souza
Selçuk Şahin
Alfredo Lugano
Emre Aşık KK
Daniel Güiza
Moussa Sow
Pierre Webo
Emre Belözoğlu
Cristian Baroni
Dirk Kuyt
Diego Ribas
Robin van Persie
Elif Elmas

FENERBAHÇE 1-3 GALATASARAY, MAÇTAN SONRA KISA KISA


www.fenerbahce.org

2 tanesi haricinde, bu serinin tüm maçlarında tribündeydim. O iki tanesinden birisi RvP golüyle kazandığımız maç, diğeri de 0-0 beraberliklerden birisi. Sayısını unuttuğum bu maçların bir tanesinde bile bu kadar kötü bir Fenerbahçe izlemedim. Yetersiz kadrodan sürekli bahsediyorum. Buna rağmen ligdeki en iyi oyunları oynadığımızı bunu da takım içindeki yüksek kaliteli birkaç oyuncu ve elbette Ersun Yanal'a bağlıyorum. Lakin Galatasaray maçındaki halimizi kabul edemiyorum, ne hocanın ne takımın ne de elbette taraftarın. Sayılı gün biter, seriler sonsuz olamaz. Bir gün bitecekti, düne kısmetmiş. 21 yıldan önceki 6 ve 5 yıllık seriler gibi bu da bitti. Bir yenisi başlar, dert değil. Ama dert var, hem de büyük.

Altay
Isla Jailson Serdar Hasan Ali
Tolgay Ozan
Dirar Kruse Tolga
Vedat

Gustavo'nun olmaması ve aynı yerde Tolgay'ın oynaması gece ile gündüz gibi bir fark yarattı. Nitekim ilk 10 dakikada defans arkasına atılan toplarla canımızı yakacağının sinyallerini verdi rakip. Onyekuru'nun karşı karşıya kalıp avuta attığı top mucizeydi bizim için. Nitekim ilk kez pas yaparak rakip kaleye gittiğimiz, ceza alanına girdiğimiz pozisyonda penaltı kazanıp öne geçmeyi de başardık. Bu kadar kötü oyuna bir de hakemin bizimkilere uyguladığı basit faul anlayışı eklenince, sağlı sollu ataklarda sağlı sollu fauller ve kornerden tehlikeli orta şansları tanınmış oldu. Böylelikle top bizde gözükmesine rağmen, olgun atak geliştirecek bir performansı sahaya koyamamak rakibin işine geldi. Hele hele Tolgay'ın takımı ileri çıkaramaması (nedenlerinden olan Galatasaray'ın birinci bölgemizde yaptığı baskı) oyunun Galatasaray adına sıkışmasına neden oldu. Kötüydük işte, her alanda kötüydük, saha, kenar yönetim, tribün.

Hakemin Galatasaray'a olan katkısını çıkartsak ne olurdu bilemiyorum ancak Marcao sahada kalamaz, penaltıları da VAR'dan dönerdi. Ersun Yanal'ın atıldığı gibi, oyunun çoğunluğunu kah saha içinde kah saha kenarında ama her şartta kendisine ayrılan alanın dışında geçiren Fatih Terim de atılırdı.

Maç öncesi koreografisi için emeği geçenlere teşekkürler. Lakin bence bundan sonraki tüm Galatasaray maçlarında açılacak olan pankart bellidir "Orospu Çocuğu Feto".

Tekrar edeyim, bunlar yenilgi bahanesi değil. Daha iyi oynayan hatta zaman zaman daha çok isteyen kazandı. Seri bir gün bozulacaktı elbette ama keşke bu şekilde bozulmasaydı.

Şimdi kalan maçlara bakacağız, Avrupa'ya gitmenin en kolay yolu kupa, ama o yolda da durumu kurtaracak gelir yok. Ne var ne yok Şampiyonlar Ligi olmalı hep hedef. Bu sezonu da attık çöpe. Moraller bozuk umutlar yıkık.

Altay (x) Isla (xx) Jailson (x) Serdar (x) Hasan Ali (x) Tolgay (x) Ozan (xx) Dirar (xx) Kruse (x) Tolga (x) Vedat (x) Deniz (?) Mehmet (xx) Mevlüt (x)

Ersun Yanal (x)

aSPOR DIŞARI




Samanyolu TV vardı. Şu, şike kumpası yazar ve uygulayıcılarının kanalı. Çağlayan'da, hakimler karar vermeden önce, kararı altyazıyla yayınlayan kanal. Artık yok. Fenerbahçe’ye zarar gelmesin diye inşa ettiğimiz duvara tosladı.

Şimdi, Albayrakların Turkuaz Medyası var. Kökü aynı, eski fetocuların yayın grubu. Dertleri belli; dinamoyu şampiyon yapmak, Fenerbahçe’ye zarar vermek. Unuttukları bir şey var. Biz Fenerbahçe’yiz. Topunuz gelin.

FENERBAHÇE 1-1 ALANYA, MAÇTAN SONRA KISA KISA


www.fenerbahce.org


Çok ama çok önemli bir maçta, bariz hakem hataları yüzünden 2 puanı sahada bırakmak şampiyonluk yolunda büyük bir darbe. Somut olarak kaybedilen 2 puan kadar, ne yaparsak yapalım hakeme takılıyoruz düşüncesinin kafalara kazınması da şampiyonluk yolunda hasar yaratacak. Alanya gibi bir takım karşısında fark bekleyen yoktu inşallah. Yapılacak şey, kazanmaktı. Sadece kazanmak. Bunun için de aslında iyi (yani geçtiğimiz haftalardaki güzel oyunla kıyaslıyorum) oynamasak da maçı kazanacak hamleleri yaptığımızı söylemek yanlış olmaz. Çok net 3 penaltı pozisyonumuzdan 2 tanesinin verilmediği, rakibin tek golünü, verilmeyen penaltılarımıza benzer bir pozisyonda kazandığı bir penaltı sayesinde, hem de kurallara uygun bir şekilde kurtarılmasına rağmen tekrarı sayesinde attığı bir maç.

Gerçekten büyük bir kayıp. Kadro aynı kadro.

Altay
Isla . Jailson . Serdar Aziz . Dirar
Gustavo . Ozan
Tolga . Kruse . Rodrigues
Vedat

Tekrarlayayım, bu kadro yapısı ile bu oyunu oynamak büyük başarı. Ve bu kadro yapısı yüzünden bazı maçlarda zorlanmamız da normal. Rodrigues'in dengesizliğinden her maç bahsediyorum. Maç maç da aynı maçın içindeki bölümlerde de bir yaptığı bir yaptığını tutmayabiliyor. Misal Başakşehir maçındaki müthiş oyununu (ki bu oyun Isla'nın da performansını arttırdı) izleyen maçlarda yani ne Dinamo Trabzon ne de Alanya maçlarında gösteremedi. İyi oynarken arkasındaki bekin performansını nasıl arttırıyorsa, kötü oynadığı zaman da düşürüyor. Bu da takımın toplam etkisini azaltıyor elbette.

Diğer yandan kanatta Tolga'yı kullanmanın olumlu yanları olduğu gibi olumsuz yanları da var. İşçi oyuncu Tolga, futbolu, oyunu, pozisyonları gayet iyi bilmesine rağmen kıvrak olmadığı için kanatta hücum anlamında kısıtlı, doğru oyunu oynayıp doğru yerlerde olmasına rağmen bitiricilik sıkıntısı olduğu için etkisiz kalabiliyor. Ama diğer yandan, kanatta oynayınca çıkan beklerin bütün dengesini bozuyor. Tolga'yı orada oynatmak zorunluluğu ise kadro yapımızın yetersiz olması yüzünden.

Benzer sorun stoper pozisyonunda da geçerli. Eldeki stoperleri çift stoper olarak süremiyoruz sahaya. Çünkü Yanal topa sahip olmayı, oyunu geriden kurmayı istiyor. Bunu da mevcut stoperler yapamıyor. O zaman defansif özellikli orta saha oyuncularını burada oynatması gerekiyor Yanal'ın. Avantajı nedir? Topla çıkabilmek. Ancak dezavantajı da gol yedirmek. Uzun ve cüsseli forvetler karşısında zorlanmak. Hızlı forvetler karşısında faule neden olacak hamleler yapmak. Bir diğer sorun da sol bekte, bunun da sonuçları çok etkili. Öncelikle Dirar gibi bir kanat oyuncusunu sol bekte kullanmak ve ondan %100 performasının altında yararlanmak zorunda kalmak sorunu. Sonrasında da Dirar'ın sol bekte, ne kadar elinden geleni yaparsa yapsın eksik kalması.

Genel sorunlar bunlar. Bunlara rağmen, akan oyunda, pas oyunuyla, hem de rakip kanatları ikişer kişiyle savunurken yarattığımız ciddi pozisyonlar var. Güçlü takımları yenmek için direnç kırmak gerek. Zaten maç boyu verdiğin ciddi 2-3 pozisyon var. Birisi topla çıkarken kaybettiğin (Serdar Aziz'in Ozan'a riskli pası, Ozan'dan çalışan top, dengesiz yakalanan defansın eksikliği, Altay'ın karşı karşıya kurtarışı), diğeri de ikinci yarı penaltı ile sonuçlanan (başlangıçta Gustova'ya yapılan faul) iki ciddi atak. Bunların dışında senin yarattığın net pozisyonlar var. Avuta attığın, kaleciye varmadan defansın araya girdiği ve verilen/verilmeyen penaltılar.

Kazanmamız gerekirken kazanamadığımız çok önemli bir maç. Bu kaybı nasıl telafi ederiz belli değil.

Altay (xxx), Isla (xx), Jailson (xx), Serdar Aziz (xx), Dirar (xxx), Gustavo (xxx), Ozan (xx), Tolga (x), Kruse (xx), Rodrigues (x), Vedat (xx), Deniz (x), Ferdi (x), Mevlüt (?)

Ersun Yanal (xx)

BİR OLMA GÜNÜ, NASIL OLACAKSA?




Bir hafta öncesinde doğranmışız damadın takımının maçında, hakeme. Bu hafta da selfici Ümit var düdüğü elinde. Tribünler dolu, tıklım tıklım. Uğraştığın şov, Allah varsa günahlarını affetsin, rahmetliyle ile ilgili. Tribünler karşılıklı tezahüratta. Müthiş bir akıl, ölümünden sonra hem de daha iyi yönetiyor grubu. Hayattayken bu kadar konuşulmayan rahmetli, yine hayattayken bu işi kaymağını bugünü yönetenler kadar yemiş değil. Birlik olma maçında tribün böyle başlıyor maça.

Bireysel küfürler artık ayyuka çıktı. İki sezon kombine almamama neden olan zihniyet yine hortlamış durumda. Hem de takımın en iyi top oynadığı ve taraftara en çok ihtiyacı olan günde. Yanımda ilk kez gördüğüm bir ikili, her pasta ileri ileri diye bağırıyor. Top bizdeyken hem de, rakip basarken, pas yaptırmazken. Geriye verilen her pasta küfür, anne uzvu, doğum görevlisi uzvu, vs. Detay vermeye gerek yok. Arkamda bu sezon beliren genç bir kızımız, bela okuma konusunda en büyük uzman. önce Isla'ya ver Isla'ya, Isla istediği pası veremeyince Allah belanı versin. Ozan için aynı Kruse için aynı. Hep aynı. Haydi bunlar hafiftir, takılma derken birden bire bir OROSPU çığlığı.

Dönüyorum, yahu diyorum neden? Yanındaki çocuk Geri zekalı dedim ben diyor. Geri zekalı diyebilirmiş. Diğeri susuyor. Sonra evet orospu dedim diyor. Yakıştı mı peki sana? Gencecik kızsın. Madem küfür edeceksin hakem var rakip var, neden kendi oyuncuna küfrediyorsun? Ses yok.

Yanıt verse daha kötü zaten. Onu geçtim, yanımda küfredenlere laf etmek istiyorum. Sonuç ne olacak? 6222 her şartta. Dayağı attım yedim de ayrı konu. Deli oluyorum. Damat istifa diye bağırırken Hakan istifa diye bağıran birisi var arkamda. Dönüp bakmak istemiyorum. Bu kadar uzak olunması olaylardan, enteresan.

Tribün falan yok. Herkes kendisini parlatma niyetinde. Deplasman tribünü konusunda bir numarayken kendi evimizde bu kadar kopuk olmak? Kabul edilecek şey değil. Deplasmana gidenler kendi stadımızda da aynı yerde olsalar hep. Misal rakip yedek kulübesi arkasında, kalelerden birisinin arkasında alt katta. Düşünüyorum. Sonuç yok.

Maçtan bahsetmek istiyorum artık.

FENERBAHÇE 1-1 ALANYA, SKANDALLA İLGİLİ


www.fenerbahce.org


Unutulacak gibi bir maç olmadı benim adıma. Sanıyorum birçoğumuz için de aynı şey geçerlidir. Oyuna da elbette bakacağız lakin asıl oyunun saha dışında oynandığını görmemek mümkün olmamalı. Bunu görmeyenler sonuç işlerine geldiği için görmüyor, başka açıklaması yok.

Zor maç için tribünde yerini alıyorum. Yanımda bir kardeşim ve oğlu. İki nesilden üç mektepli Fenerbahçe'miz için evimizdeyiz buz gibi havada. Bizim gibi onbinler de yerini almış. Bir ağızdan haykırmak için aşkımızı. Bazıları için daha önemli şeyler de var Fenerbahçe'den. Ölüm nedenini konuşmayı ayıp saydığım kişi üzerinden, onun adını kullanmaya devam ederek, büyük sayıda genci yönetenler, bu başarılı hamlelerine yönetimden aldıkları destek ve izinle devam ediyorlar. Profesyonel taraftarlığın kitabı yazılıyor yeniden.

Kazanan takım yine sahada. Rakip güçlü. Tabiri caizse taş gibi takım. Ama fark etmez, biz Fenerbahçeyiz.

Rakip hem sahada Alanya, hem sahada hakem, hem VAR odasında hakem, hem bakanlıkta damat, hem de tribünümüzün yüreğinde kendini bilmeyen bazı seyirci. Zor yani işimiz. Tek sorum var, maçı adil yönetmekle sorumlu bir kişiyi neden yenmek zorundayız? Nasıl yeneriz?

Futbol, saha içinde adaletin her zaman tecelli ettiği bir oyun değil. Yani kötü oynayıp kazanmak veya yenilmemek, iyi oynayıp kazanamamak gibi olasılıklar hep var. Bu nedenle futbol eğlenceli. Sürprizlere açık. Kağıt üstündeki dolarlarla ölçülmüyor değerler. Yeşil sahadaki mücadele, anlık hatalar ve şans da etken olabiliyor. Demem o ki, kötü oynadığımız bir maçı hak ve adaletle yönetildiğinde neden kazanmayalım? Örnekler o kadar çok ki. Konu Alanya maçı değil. Zaten olsa da maçı Alanya'nın hak ettiğini söylemek de doğru değil.

Maçta tam 5 tane penaltı pozisyonu var, verilen, verilmeyen. Tartışılacak elbette. Tek tek bakalım.

Rakibin ilk penaltısı, Jailson'un eline çarpan penaltı. Bence bu tip pozisyonlar penaltı olmamalı. Neden? Kriterler şunlar olmalı
* Kasıt olup olmadığı,
* Temasın ceza alanının hangi bölgesinde olduğu,
* Topun temas sonrası yönü ve hangi takım oyuncusuna gittiği,
* Temas öncesinde gelişen pozisyonun şekli, yani mesafe, topun sekmesi, kimden sektiği,
Ne kadar çok değil mi kriterlerim? Aslında anlatmak istediğim şu, futboldan gelmiş dürüst insanlar ancak doğru kararı verebilirler. Hakemliğin şartı budur.
Döndüm Jailson'un pozisyona. Kasıt yok, top çok takın mesafeden ele gidiyor, ceza alanının golden uzak bir noktasında, elle oynama sonrasında top yine Alanyasporlu oyuncuda kalıyor, atak kesilmemiş yani. Bence penaltı olmamalı. Ama verilecekse diye başlayayım cümleye ve bitirmeyeyim. Sonra gösteririm örnekleri.

İlk yarıda lehimize verilmeyen penaltı. 30 metreden gelen bir hava topunu Alanyalı defans oyuncusunun eliyle önüne indirmesi. Kasıtlı olsun olmasın, kaleye 3-5 metre mesafede ve ikili mücadeleyi avantaja çeviriyor. Diyelim kasıtlı değil. Yukarıdaki cümleyi tamamlıyorum şimdi. Jailson'un penaltısı verilecekse bunun da verilmesi şart.

İkinci yarı lehimize verilen penaltı kararının tartışılacak bir durumu yok. Devam ediyorum.

Jailson'un ikinci penaltısı. Ne bir şekilde tartışmaya açık bir karar. Jailson'un ayağı yere basıyor, rakibe değil. Rakip Jailson'un hamlesi tamamlanmadan zaten kendisini bırakıyor. Hepsini geçtim, eğer bir temas olsa Jailson'un sabit kalamaması gerek. Çünkü yerdeki tek ayağının üzerinde o an. Fizik kurallarına göre düşmesi, veya geriye doğru sendelemesi gerek. Böyle bir şey yok. Temas yok. Penaltı yok yani.

Gelelim son pozisyona. Pektemek'in koluna çarpan top. Top kendi arkadaşından geliyor, evet. Kısa mesafeden geliyor, evet. Kasıt da yok. Fakat topun gittiği yere bir bakalım. Kruse ve Ferdi topu kaleye vurabilecek bir pozisyondalar ve top Pektemek'in koluna çarpmasa, bu oyuncuların önüne yuvarlanacak. Nasıl penaltı olmaz?

Ne diziliş, ne iyi oyuncu kötü oyuncu, ne de taktik ile ilgili yazdım şu ana kadar. Oysa taş gibi bir takım Alanyaspor, şampiyonluk için savaşan düşük kaliteli kadrosuna rağmen belli bir standartta oynamaya çalışan Fenerbahçe vardı sahada. Oyuncuların iyi niyeti kötü niyetini de geçtim. Aslında kora kor bir maç oldu. Bence hak eden, hakem hataları nedeniyle kazanamadan ayrıldı sahadan ama o kadar büyük ki hakem hataları, maçı oyunu konuşamıyoruz.

Maçı başka bir yazıya bırakıyorum.

DİNAMO TRABZON 2-1 FENERBAHÇE, MAÇTAN SONRA KISA KISA


www.fenerbahce.org


beraTSpor'a deplasmanda yenildik. Hiç hak etmediğimiz bir yenilgi oldu. Nedenlerini de detaylandıracağım yazıya başlamadan önce hatırlatmakta sakınca görmediğim bir konu var; 3 Temmuz kumpasından başarısızlıkla çıkan FETOCULAR, açık bir şekilde saldırıda. Bu saldırının da bunların başındakinden habersiz olması mümkün değil. Ben bugüne kadar bir kez bile vermedim oyumu bunlara. Hala Fenerbahçeliyim deyip de oy vereceklere de sözüm yok. Ailece Fenerbahçe düşmanı, her biri.

Maça dönüyorum. 

Altay
Isla . Jailson . Serdar . Dirar
Ozan . Gustavo
Rodrigues . Kruse . Tolga
Vedat

Aslında kazanan takım. Ve kazanması muhtemel takım. Zira takım olmaya başlamış. Kadronun yetersizliğine rağmen ligin en iyi top oynayan takımı olmuş. Lakin sıkıntı var. Defans dörtlümüz bir sağ bek, bir stoper, bir sağ açık ve bir de orta saha oyuncusundan oluşuyor. Bunun da sıkıntısını yaşıyoruz sürekli. Kalemize ulaşan ilk top gol oluyor. Nedeni belli, Sörloth lig kalitesinin üstünde bir forvet. Hem teknik hem de fizik olarak. Nefis bir pasla karşı karşıya kalıyor Altay'la. Bu kadar kolay olmamalı ama oluyor. Rodrigues, bir hafta önce performansıyla Isla'nın da performansını arttıran Rodrigues kötü. Acayip dengesiz bir oyuncu. Ne yapacağı belli değil. Kötü oynayınca etrafındakilerin de düşüyor performansı. Önce geçtiğimiz ilk dakika ve golü yiyene kadar süren bölümde gayet akıllı sakin ve baskılı bir oyunumuz var. Nitekim golden hemen önce de farkı ikiye çıkaracak bir pozisyonumuz.

Beraberlik sonrasında ise ev sahibinin saha ve taraftar avantajıyla yüklenmesi. Her şeye rağmen ikinci golü yememe olasılığımız, haydi yesek bile soyunma odasına yine beraberlikle gitme şansımız varken kullanamıyoruz. 

İkinci yarıda ev sahibini yine baskı altında tutmayı başarıyoruz. Sadece bir iki hızlı atakla tehlike yaratıyorlar. Lakin Sörloth iyi topçu. Şükür kaleyi bulamıyor, direkten çıkıyor kafa vuruşu. Maçın kısa bir dönemi haricinde, yani neredeyse tamamında kontrol elimizde. %65 topla oynama yüzdesini, 9'u isabetli 23 şutla tamamlıyoruz. 8 kurtarışla rakip kaleci Uğurcan maçın yıldızı oluyor. Bir diğer yıldızı da yukarıda da bahsettiğim üzere Sörloth. 

Lakin esas yıldız Ali Palabıyık. Son dakikada maçın yıldızı Uğurcan'ın elinden kaçırdığı ve Vedat'ın kafayla kaleye gönderdiği pozisyonda, bir faul uydurarak, nizami golümüzü engelliyor. Niyeti yıldız olmak onun da. Yerde yatan Emre'ye tekme atan dinamo oyuncusunu görmüyor ama. Kendisi de, kendisi görmezse diye görev yapan yardımcıları da. Damat Berat'ın istediği oluyor. Muharebeyi kaybediyoruz. Benim aklım ilk yarıda 5 atacakken berabere bitirdiğimiz maçtaydı zaten. Bu da üstüne ekleniyor. İkili averajı kaptırıyoruz dinamoya.

Tek çaremiz var, muharebeyi kaybettiğimiz düşmana karşı savaşı kazanmak. Düşman kelimesini kullanmama neden olanları saymak gerekiyor, spora düşmanlık sokma diyene kadar. 3 Temmuz'da hezimete uğrayan düşman, hala tehlikeli. Birlik olmamız şart, her bireyle her canla.