FENERBAHÇE 3-2 KASIMPAŞA, MAÇTAN SONRA KISA KISA


Fenerbahce.org


Cuma akşamına maç koymayın, Pazartesi akşamına da. Cumartesi, Pazar öğle saatlerine koyun. Cuma akşamına maç koymayın, Pazartesi akşamına da.

Nedense (büyük olasılık Emre'nin yokluğu) çok zor geçen bir maç.
Moses'in vurdumduymazlığı,
Rogrigues'in beceriksizliği,
Ozan'ın bir yanının eksikliği,
Tolga'nın çabası ama bal yapamaması,
Gustavo'nun emeği ama hücuma yeterli katkı verememesi,
Vedat'ın yalnızlığı,
Hasan Ali'nin önünde Rodrigues varken tedirginliği,
Isla'nın iki hafta üst üste ofsaytı bozarak rakibe gol şansı vermesi ve elbette gördüğü talihsiz kırmızı kart,
Zanka'nın nihayet lider gibi oynaması,
Serdar Aziz'in dengesizliği (bazen panik bazen soğukkanlılık, bazen gole davet bazen gidip golü atmak),
Altay'ın skoru koruyan kurtarışları,
Dirar'ın özlemle oyuna girmesinin beklenmesi,
Unutulan Jailson'un formasına kavuşması,
Son dakikalarda biz tribünde, Ersun Hoca kenarda titrerken Sadık'ın oyuna girmesi.

Ali Palabıyık verdiği penaltılar sonrasında 1-2 hafta maç alamaz herhalde. Bir hafta önce benzer pozisyonda VAR'a dahi gitmeyen Trabzonlu Arda Kardeşler'den sonra Gustavo'nun kafa vuruşunun elle kesilmesinin VAR'la da olsa penaltıyla cezalandıran Ali Palabıyık (kötü niyetli ve kötü bir hakemdir) hakkımızın korunmasını sağladı. Lakin bunun bir cezası olacaktır. Yaşananlar bunu garantiliyor.

Takım kötü oynadı. Kötü oyuna ek olarak özellikle Moses'in daha ilk dakikadan başlayarak bitse de gitsek havası çok düşündürücü. Rodrigues ile Moses'in aynı anda sahada olma lüksünü kaldıracak bir kadromuz yok. Kötü oynanan maçta puan kaybetmemek çok iyi.

Bir not Altay'a. Çok iyi bir maç çıkardı. Hem de karşı karşıya iki net gol pozisyonunda doğru yerde durup, vuruşu bekleyerek golü yememizi engelledi. Topla çok oynamasında da bence sakınca yok. Topa sahip olmak isteyen takımlar için önemli bir şey bu. Ancak bir şeye takık durumdayım, zaman geçirme hareketleri. Yavaş davranmasından bahsetmiyorum. Çok müsait pozisyonlarda topu tutup kendisini yere bırakmasından bahsediyorum. Yakışmıyor, umarım düzeltir bu kötü huyunu.

Milli maç arasına galibiyetle girmek iyi elbette. Hele bir de hafta sonunu rakiplerin maçını rahat rahat izleyecek olmak güzel.

KAYSERİ 1-0 FENERBAHÇE, MAÇTAN SONRA


www.Fenerbahce.org

Alandan anlatıp, özet izledikten sonra derliyorum. Olacak iş değil. Manşetim bu olurdu, evet. Olacak iş değil. Anlatayım.
Öncelikle ilk Kayseri deplasman maçım, bu stadyumdaki. Karayolu çok yorucu, uçak için de şartların oluşması gerekiyor. Elbette biraz da zorlamak. Gece zor geçti, dönüş saatleri nedeniyle. Hala uykuluyum. İlk maçım bu stadyumda. Güzel bir stadyum ancak önce çuvaldızı kendimize batırarak, sıraya girmeyi bilmeyen bir toplum için giriş turnikeleri çok zor olan bir stadyum. Evet alan geniş ancak çalışan sadece 2 turnikeden bin beş yüz kişiyi geçirmeye çalışmak sorun. Nitekim itiş kakış sonunda çıkan bir kavga yüzünden ilk yarının neredeyse yarısını kaçıranlar oldu. Ve yaralananlar ve polis tarafından yakalanan/tutuklananlar. Sonrası ne oldu bilemiyorum.
Tribün güzel, yaş ortalaması üniversiteliler nedeniyle çok düşük, yeni nesil ağırlıklı. Lakin pankartlarla dolu bir tribünde grup ismi olmayan iki pankart var sadece. Grup isimlerinde olmasa, Fenerbahçe ismi tribünde olmayacak. Ben üzülüyorum. Kaç kişi üzülüyor bilemem. Yine ev sahibi kulübün mantıksız tribün uygulaması var. Senede 3 bilemedin 4 tane büyük maçın var. Kendi tribününü dolduramayan bir şehir takımısın. Neden kale arkasını tamamen bırakmazsın gelenlere? Deplasman tribünü tıklım tıklım, kendi tribünlerinde boşluklar bol. 65 TL fiyat koyacağına yap 45-50 TL ama bir kale arkasının tamamını ver büyük takım taraftarına. Daha çok paraysa al saha çok para. Destek diyorsan kendi adına daha iyi, en azından seyircilerin daha sıkı oturup belki etkilenerek saha çok ıslık çalar. Islık diyorum evet, sadece ıslık çalıyorlar çünkü.
Bir de üniversitelilere iki kelam, ÜNİGFB’ye. İstanbul’da kampüslerin hâkimi/efendisi sloganlı kibir sorunu, Anadolu’da yok, siz bizim kardeşimizsiniz diyebiliyorlar. Ne güzel. Çünkü kardeşiz. O tribündeki herkes kardeş.
Çıktım tribünden geldim maça. Aynı kadro, artık ideal gibi. Yetersizlik nedeniyle girip çıkacak olanlar bile belli aslında. Oyun da belli. Lakin Kayseri’nin her şeyi bilmesine rağmen çaresi yok. Yani var da hakeme göre değişecek bir çare, sertlik. Maçın ilk yarısında 2-3 sarı kartlık faul geçiştiriliyor. Bu ne demek? Aynı sertlikte bir faulü yeniden yapma hakkı tanımak oyuncuya. Yani yıldızı korumak değil, yani sertliğe prim vermek. Yani oynamak istemeyene katkı. Maçın sonundaki tespit acı, sarı kartlar 1’e 3. Dayak yiyen takım itiraz nedeniyle saha çok kart görmüş. Hakem pisliği işte.
Oyuna döneyim. Oyundaki tek sorun hızımız. Evet top bizde, evet paslaşma iyi, 2. ve 3. bölgede topla bu kadar oynamak müthiş. Lakin hızlı oynamayınca rakibe toparlanma şansı veriyorsun. Peki hızlı oynayacak beyin/ayak uyumu olan kaç kişi var? Oyundan sonraki sorun, yukarıda bahsettiğim üzere yetersiz kadro. Şampiyon olmak için 70 golün altında kalmamak gerek. İki forvetin var, 30-35 civarı gol atmalılar. Atabilirler mi? Arkalarındaki ofansif orta saha oyuncularının da 20-25 atmaları gerekiyor. Olur mu? Bir sonraki hatta geliyorum, defansif orta sahalar. Onlardan da 10 civarı gol beklemek gerek. Ve defans.
Geleceğim nokta şu. Gol yiyoruz, yiyeceğiz de. Daha fazlasını atmamız gerekiyor. 10 maçtaki 18 golümüzün 10 tanesi 2 maçta atılmış. Kalan 8 maçta 8 gol. Maç başı 1 gol. Bu defansif performansa göre galibiyet için yetecek bir ortalama değil. Daha çok atılmalı. Atmalıyız. Neden atamıyoruz? Geleyim maça. Ama gelemiyorum :)
Oyun kontrolümüzde. Rakip vurarak bezdirmeye, hakem de susarak cesaretlendirmeye yeminli. Buna rağmen şükür sakatlık vermiyor, üstüne de bir sürü pozisyon yakalıyorsun. Direkten dönenlere diyecek bir şey yok ama acemilikler kötü. Rodrigues kafası kesik tavuk. Ne yapacağı ne yapmayacağı belli değil. Dengesiz. Oynadığı pozisyon nedeniyle de arkasındaki beki zor durumda bırakıyor. Hızına diyecek bir şey yok ama ayağına hâkim olamadığı için vuruşları da pasları da dengesiz. Ben ilk yarı sonundaki pozisyonda topu Serdar’a vermedi diye kızmıyorum. Karşı karşıya kalan oyuncu vurur kaleye. Ama kaleye vurur, çerçeveye atar topu. Doğrudan avuta atmaz. Zaten o vuruşu yapamayan oyuncu Serdar’a pas vermeyi de beceremez. Olmaz. Nitekim daha önceki Ozan’dan aldığı pasla geliştirdiği akında da o kadar kötü vurdu ki topa, kalecinin tek kurtarma şansı olan yere gitti top. Saç baş yoldurur. Diğer kanatta da benzer işleri Moses yapıyor. Bu nedenle diyorum ki aynı anda bu iki oyuncunun oynaması çok lüks. Takımı eksik bırakır, bırakıyor. Acilen on bire girecek bir Dirar hem bu lüksten kurtarır hem de Isla’nın performansını arttırır. Ve keşke kabiliyetinin yarısı kadar aklı olsa da Alper oynayabilse. Ancak umudumu ben bile kestim ondan.
Vedat yalnızları oynuyor. Kruse, onun boşalttığı alanları, yorduğu defans oyuncularını iyi değerlendiriyordu. Aç parantez, evet, bu arada onun da golü yok. Başta söylediğim sorunun nedenlerinden birisi de Kruse, kapa parantez. Şimdi o pozisyonda Emre var. Gücünün yettiğinde bir şeyler yapma niyetinde ama fabrika ayarları toparlamak olunca, özellikle kanatlardaki top kayıpları telafisi nedeniyle o alanlara dalamıyor. Tek kişi kalıyor bunu yapacak, Ozan. Daha iyi olacak. Ama ofans olarak daha yeterli katkısı yok.
Sorunlar çok aslında. Lakin bunlara rağmen istekli kazanmak için çabalayan, evet hatalar yapan ama içeride dışarıda aynı oyunu oynamaya çalışan bir takımımız var. Takım diyebileceğimiz bir topluluk. Bu güzel işte.
Maça döneyim yine, hep kayıyor konu. Direkten dönen 3 top. Gustavo’nun şutunu saymıyorum zira top ona gelmeden bir penaltı var. İlk yarıda Vedat’ın dizine gelen tekme var, yine Vedat’ın kaleye yönelen kafa vuruşunun Kayserili oyuncu tarafından eller açık pozisyonda elle kesilmesi var. Yukarıda anlattığım Rodrigues beceriksizliğine ek, yine direkten dönen bir şutumuzun devamında altı pasın hemen üstünden koskoca kaleyi bulamaması var. Var oğlu var yani. Bu maçın böyle tamamlanması olacak iş değil. Hakem destekli, VAR katkılı bir maç bu.
Böyle bir maç yüzünden takımıma edecek lafım yok. Elbette hatalar var. Ancak bunlardan bir tanesi bile bu maçı kaybetmemize neden değil. Hakemi de yeneceksin sezonuna kendi taraftarımızın da katkı vermesi düşündürücü. Hakemi yenemezsin. Zaten rakip değil, neden yenmek zorunda olayım?
Zor olacak şampiyon olmak. Futbolu yöneten bu kafa zorlayacak en çok. Bize düşen de dün olduğu gibi, kayıptaki sorumluları doğru tespit ederek desteğimizi sürdürmek.