MAÇTAN SONRA KISA KISA YAZILARI ve SOSYAL MEDYA





Önceleri forumlar vardı. Her yerde olduğu gibi katılımcı arttıkça kalite düştü. Zaten daha hızlı bir hale geldi İnternet. Sonraları blog işi tavan yaptı. Güzel işti. Kendi kendimize konuşurken (yazarken) düşüncelerimizi insanlarla paylaşabiliyorduk. Hayat hızlandı, ifadeler daha kısa hale gelmek zorunda kaldı. Facebook, ilk çıktı ilk bozuldu. Twitter son sürat geldi öne geçti. 140 derken 200 küsur karakterle anlatır olduk istediğimiz. Zaten okuma alışkanlığı olmayan bizler hep kısa cümlelere yöneldik. Blog işi geriye düştü, azaldı, azaldıkça bitti. Ben hala özellikle maçlardan sonra kendimle konuşmaya devam ettim. Fikre katılan oldu, mesaj atarak konuya katılan oldu, beğenen beğenmeyen oldu. Konuştuk. Falan filan.

Ülke insanının hadsizliği tam da bu arada tavan yaptı. Sosyal medyanın kontrol edilemez hali, insanımızın kendini zaten kontrol etmemesiyle birleşti, fizik profesörüne fizik, doktora ameliyat öğretir olduk. Elbette hayatımın en önemli şeyine Fenerbahçe'ye de had bildiren, hocaya taktikleri, oyunculara futbolu, yöneticilere kulüp yönetmeyi öğreten hadsizler çıktı. Topa vurmamış olan pas atmayı, maça gitmemiş olan orta yapmayı (hem de orta açmak gibi aptal deyimlerle) öğretmeye çalıştı.

İş eleştirinin çok ötesine geldi artık. Hayatını futboldan kazananlara topçu değil, hoca değil, çöp gibi eleştiri ve hakaretler millete yapmak zorunda olduğu şeyler gibi gelmeye başladı. Milli takım ve ülkenin en büyük takımın sol bekine çöp deme cüretini gösterebildi sayısız insan. Beğenmiyorum demek hak ve kolayken, topçu değil demeyi tercih edenler çoğaldı. Artık bizden daha çok. Biz mi kimiz? Biz futbol, basketbol ve tuttuğu takıma hayran, aşık olan, bu işi anlamaya çalışırken yorumlayan kişileriz. Kişilerdik. Onlar daha fazla artık. İki etkileşim için bir gün büyük hoca Cocu ertesi gün Ersun Yanal göreve, bir sonrasında Cocu'ya süre tanımak gerek diyen yanardönerler. Onlar kişiye göre yorum yapan, birbirinden farklı olayları çorba yapıp haklı ama hep haklı çıkanlar.

Bu nedenle artık maçtan sonra yazılarının linklerini, bu tarz insanların ön plana çıkma isteklerine benzettiğim için sosyal medya üzerinde paylaşmayacağım. Çünkü aynı çuvalın içinde değerlendirilmek istemiyorum onlarla. Hala blog okuyan, hala yazıya fikre değer veren varsa, zaten takip edip bakar bloguma.

Artık sizi sosyal medya üzerinden tetiklemeyeceğim gibi, Twitter platformundaki @HayatimFener hesabını da kullanmayacağım. Maçtan Sonra Kısa Kısa yazıları da fırsat buldukça yer alacak blogda. Bu da tamamen blogların yaşam süresiyle paralel ilerleyecek.

Kalın sağlıcakla.

FENERBAHÇE 2-3 KAYSERİ, MAÇTAN ÇOK SONRA KISA KISA




"Size şampiyonluk sözü veremem. Övünçle gururla sokakta gezeceğiniz bir Fenerbahçe sözü veririm" dedi Ali Koç seçim öncesinde. Bunu gerçekleştirmek için inandığı ve güvendiği kişi Comoli ve Cocu ise ben her zaman olduğu gibi Fenerbahçe başkanının arkasındayım. Ancak Cocu'nun bugün çıkardığı kadronun ve oynattığı oyunun ve hatta oyuna müdahalelerinin geleceğe dair bir umut vermediğini de ifade etmeliyim.

Harun
Şener - Roman - Skertel - Hasan Ali
Reyes
Elmas - Ekici
Ayew - Valbuena
Slimani


4-3-3 gibi sahaya çıkan bir takım. İlk soru işareti stoper olarak bildiğimiz Reyes'in hem de daha takımlar sınırlı sayıda idmana çıkmasına rağmen, orta sahada defansif konumda görevlendirilmiş olmasıydı. Nitekim öndeyken de beraberliğe düştüğümüzde de ete süte dokunmayan bir şekilde oynadı Reyes. Cocu'yu anlamadım ben Reyes konusunda. İşin ilginç olan kısmı, Reyes'in de anlamamış olduğunu düşünmem.

İlk maçlarda güçsüzlük mü yoksa uyum sorunu mu desem bilemediğim ancak oyununa bir şeylerin etki ettiği, top ezen, zaten tutamaz gibi duran Ayew'in yine on birde olması da aslında beklediğim bir şey değildi.

Kayseri ise geçen yıllardan farklı değil. Unutmadan hatırlatayım, bu maçla birlikte son 3 sezondaki Kadıköy maçlarında Kayseri'ye karşı durumumuz şu; 1 yenilgi, 2 beraberlik, atılan 8 gole karşılık kalemizde gördüğümüz 9 gol. Ayrıca Kayseri'ye sahada hakem tarafından tanınan "sen deplasman takımısın, vur kır parçala"  toleransıyla birlikte gelen sert ve kartsız futbol işimizi daha zorlaştırdı.

Sadece çıkan kadroda değil bireysel olarak futbolcularda da sorunlar var. Valbuena'nın tahmini ve durdurulması kolay futbolu, beklerimize verilen hücuma çıkmama emri veya kendilerinin önlerinde oynayan kanat oyuncularının yardımlaşma sorunları nedeniyle refleks olarak hücuma yeterince çıkmamaları, stoperlerin yapısal nedenle topla çıkamamaları ve oyun kuramamaları, bunların başlıcaları.

Rakip bırakın baskı yapmayı, oraya oyuncu yerleştirmeyi, ceza alanı çevresinde yere 3 tane forma atsa topu oyuna sokamayacağız. Büyük sıkıntı.

Görülen o ki Cocu 4-3-3 deneyecek. Çok sevdiğim ve futbol bilgisine saygı duyduğum bir Hollandalı dostum, Cocu ile sözleşme imzalandığında, kendisinin takıntılı bir inatçı olmadığını, elindekilere göre bir sistem oluşturduğunu söylemişti. Bizde nasıl bir yol izleyecek bilemiyorum açıkçası.

Gelelim bireysel performanslara.



Harun'un oynatılması iyi. Volkan'a hak etmediği bir veda bize yakışmaz. Taraftarın bir kısmının, seyircilerin neredeyse tamamının bir delirme yaşadığı ortamda Volkan'la başlamak gereksiz bir risk olurdu. Ancak Harun'ın ilk maçında 2 hatalı golle sahne alması da özellikle maçın ilk yarısındaki görüntüsü sonrası kötü oldu. İlk golde defansı tanımamasının bedelini ödedi. Golün geldiği serbest vuruş ve öncesine ayrıca değineceğim. Yaklaşık 40 metreden hem yüksekten yani sert gelmeyen bir serbest vuruş sonrasında topun altı pasa inmesine, stoper ne kadar hatalı olursa olsun izin vermemeliydi. Bu sorun uyum sorunu. Alışınca stoperlerinin ne yapıp ne yapmayacağını bilecek. Diğer golde ise bir duruş sorunu yaşadı. Evet gol çok zeki ve şık bir vuruş sonrasında geldi. Gafil avlama niyeti, gerçeğe dönüştü. Ancak Harun, top harekete geçmeden harekete geçince buna fırsat tanıdı.

Şener Isla'dan hücum anlamında iyi göründü. Ancak ilk golün geldiği serbest vuruş öncesinde rakibinin çalımına çok anlamsız bir hamleyle yanıt veremeyince hızlı akının başlamasına neden oldu. Çalım yemesi önemli değil. Doğaldır. Ancak yaptığı saçma hamle ile rakibe yol vermemeli.

Roman dümdüz bir stoper. Bildiğimiz Türk stoperi. Altyapıdan gelen bir oyuncuya eşit şartta imkan tanınsa Roman'dan daha kötü olur mu, bunu tartışmak gerek.

Skertel stoperlerin delisi olmalı. Yani hamle önceliği olan, oyun kurmaktan çok rakiple boğuşacak olan. Bu nedenle Reyes'in performansı çok önemli olacak.

Hasan Ali her zamanki standart oyunundan aşağı düşmedi. Taraftarın onu bağrına basması doğru ve nefis. İlk golün asistini yapması da mükemmel.

Ekici bu takımın merkez zekası olabilecek tek kişi gibi duruyor. Elbette yeni imzalayanları katmadan konuşuyorum. Umarım sakatlıkla boğuşmaz.

Elif kendisinden bekleneni zaman içinde verecek. Bunu aceleye getirmenin kimseye faydası yok. Dinamizmi, enerjisi, sorumluluk alma isteği nefis. Tek sorunu yaptığı faulleri çok bariz yapması. Gereksiz bile olsa, çaktırmadan yapabilmeli. İlk goldeki faulü hem gereksizdi hem de gereksiz şekilde barizdi. Elbette ki o an gerekli olduğunu düşündü ve yaptı. Bunu yaparken el kol hamleleri göstermemeliydi.



Ayew çok güçsüz. Nitekim ikinci yarıda adeta pili bitti. Topla gereğinden fazla oynuyor. Geçtiğimiz maçlarda zemin kötüyken de yaptı bunu. Kadıköy'de zemin düzgün buna rağmen gereksiz bir ispat peşinde gibi pasını zamanında vermiyor. Ancak attığı gole de şapka çıkarmak gerekiyor. Durmadı, top gitti ve fiziğini çok iyi kullandı.



Valbuena kötü. Hem de çok kötü. Kolaylıkla tahmin edilebiliyor ne yapacağı. Önlem alması kolay. Zaten fizik olarak rahatlıkla ezilebilecek bir durumda. Maç içinde uzun süreli oyunlarda verim almak mümkün olmayacak. Yaşının da verdiği etkiler var. Ama hepsinden önemlisi kanadında gerisinde oynayan oyuncuya büyük bir yükü var. Bek bindirse topu zamanında atmıyor veya hiç atmayabiliyor. Ekici'nin ilk yarıdaki müthiş pasında sol ayağıyla doğru bir vuruş yapacağına, topa sağ ayağıyla vurmaya çalıştı. O açıyla kaleyi bulma olasılığı azdı zaten. Defansa katkısı sınırlı. İkinci golde gereksiz bir şekilde merkeze doğru -ki o sırada o konumda oyuncumuz vardı- hamle yaparak Hasan Ali'yi iki rakibe karşı tek başına bıraktı. Evet o pozisyonda rakip zorlamadan hızlı bir orta yaparak sonuca vardı. Ama iki kanat oyuncusunun Hasan Ali'nin üzerine gitmesi durumda sol stoperin kademeye girmek için yerini (adamını) boşaltmak zorunda kalması muhtemeldi. Olasılıkları geçtim, Valbuena defans dengesini bozacak bir hamle yaptı. Bunu sıkça yapıyor maç içinde. Eğer takım dengesi bir oyuncu için bozulacaksa, bu riske girilecekse o oyuncunun takıma olacak katkısının Valbuena katkısının kat kat üzerinde olması gerek. Yani Valbuena bu Fenerbahçe'nin taşıyacağı kalitede bir oyuncu değil.


Slimani'yi çok beğeniyorum. Özellikle iç sahada birkaç maçta 2 ve üzerinde gol atacağını sanıyorum, umuyorum. Topla çok yumuşak, kalın cüssesine rağmen çevik. Toptan kaçmıyor. Rakipten sakınmıyor. Her iki ayağına da çok hakim. Lakin 3 forvetle oynarken yani 4-3-3'ün ileri üçlüsünde Slimani'yi Ayew ve Valbuena'yla bırakır, arkadan da Ekici dışında besleyecek kimseyi koymazsak sonuç hüsran olur.



Frey için bir şey söylemek erken. Takımın fedaisi olacak gibi. Slimani'ye nefes alacak alan açacaktır. Tek sorun şu; ülkede hiçbir takımın forvetleri Fenerbahçe forvetleri kadar faul yapmıyor. Gülmeyin ;) Elbette bu kanaat sevgili hakemlerimizin kanaati. Misal olarak bu maçta Slimani topla rakibinin üstüne giderken, rakibi topa, Slimani rakibe değmeden faul yapıp kart görebildi. Frey'e de aynı muamele uygulanacaktır.

Detaydan tekrar genele geleyim. Cocu bu maçta umut verecek işler yapmadı. Eğer karamsarsanız umudunuzu bile kırmıştır. Reyes'i hem yanlış yerde hem de bu kadar süre oyunda tutması, Reyes'ten önce Ekici'yi oyundan çıkartması sorundu. Ama en büyük sorun maçın son 15 dakikasında sahadakilerin hayatlarında ilk kez birlikte bir gösteri maçına çıkan topçular izlenimi vermesiydi. Malatya ve Göztepe deplasmanları kazanacakken kaybedilen maçlardı. Kayseri maçı ise kazanırken kaybedilen oldu. Geçmiş olsun. Önümüzdeki maçlara bakalım.