MAÇLARDAN SONRA KISA KISA















Bu defa toplu. Zaman olmadı Lazio maçına. Adetim değil ama Galatasaray maçı, en azından olayları hakkında da bir iki kelam etmek isterim. Ve dünkü Orduspor maçı. Başlıyorum.


Önce Lazio maçı. Bir İtalyan takımının fizik olarak ne kadar önde olduğunu gösterdi maç. Ve sabırla oynamanın ne kadar önemli olduğunu. Ve çift maç elemeli eşleşmelerde kendi sahanda yiyeceğin/deplasmanda atacağın golün müthiş olduğunu.

Gol yememeliydik. Ciddi olarak söylüyorum, kazanmak kadar önemliydi gol yememek. Ve taraftar da müthiş bir sabırla, arada sırada futbolculara bağıran dallamalar ve kendini durduramayıp takımı gaza getirmek isteyen sabırsızlar dışında, oyuna pozitif katkı veren, hatta penaltı pozisyonunda düdüğün çalınmasında etkili olan bir tavırla destekledi. Müthişti. Hak ettik Fenerbahçe'yi. Onu sevmeyi.

Evet rakibin 10 kişi kalması skora ve hatta belki de tura etki edecek. Evet hakem farklıydı, normal bir iç saha takımı yanında olan hakemdi. Alışık değiliz zira ülkede hakemler büyük takımların iç saha maçlarında, büyük takımın suyuna gitmemek üzere ön yargılı çıkıyorlar sahaya. Özellikle Kadıköy'e. Ve evet penaltı verilmeyebilirdi. Sahada bariz avuçlama olarak gördüğüm pozisyonda topun Radu'nun eline çarpma nedeninin Caner'in kafası olduğunu gördüm televizyonda. Bu önemli. Söylemekte bir sıkıntı yok. Hata mı? Bizim başımıza geldiğinde ne yapardık, bunu sormalı önce. Vicdan insanın kendisidir. Ben delirirdim. Raul'un Bate maçında atılması gibi. Sarı olabilir miydi, evet. Penaltı vermeseydi, vermeyebilirdi.

Verdi, attık. Üstüne bir de krema attı Kuyt, Caner'in kaleciden dönen topunda. İyi skor aldık, yarı final için umutlandık, Amsterdam hayallerimizi güçlendirdik.

Sonra hafta sonu geldi. Önce Galatasaray'ın maçı oynandı. İzleyemedim, sonra olayları, özetleri, yansımalarını izledim. Güldüm ağlanacak halimize, ne olmuş bu ülke üzüldüm. Bir kabadayının alenen tehditlerini yağdırmasına, birikim dışa boşalması diyebilenlere hayret ettim. Bu "iletişim dehası" beyin durumunu ayrı bir başlık altında yazmaya (şimdi) karar verdim. Bey lafın gelişi.

Ve Orduspor maçı. Deplasman tayfasını yalnız bırakmak zorunda kaldığım, bu nedenle çok üzüldüğüm bir maç oldu. Orduspor'un düşme tehlikesi ve maça verdiği önemi saygıyla karşılıyorum, hırslarını, topa sert oyunlarını da. Ancak yapılan barbarlıklara söyleyecek bir şey bilmiyorum. Caner'e yapılanlar nasıl adlandırılır bilmiyorum.

Çok hızlı başladı Orduspor. Daha ilk dakikalarda yaptığı beklenen baskıyla 1-2 gol atacak fırsat da buldu. Hepsinden önemlisi, takımın bağlantılarını kopardı. Webo'ya top gelmedi, Salih gole kadar dolanıp durdu. Kuyt ve Caner sadece defansif olarak yer almak zorunda kaldı sahada. Zor bir 25 dakika geçti. Gol yememek iyi oldu elbette. BlueSilence'ye de söylediğim üzere, kaleyi bulan ilk şutumuz gol oldu. Ve nitekim ikincisi de :) "Futbol enteresan"

Caner'in ilk gole katkısını, attığı müthiş çalım ve verdiği müthiş gol pasını, Kuyt'un büyük mücadelesini, Volkan'ın kurtarışlarını, Hasan Ali'nin oynamadığı maçlarla ilgili bir kısım medyanın beklediği serzenişleri yapmadan çıkıp aynı standartta topunu oynamasını, Bekir'in öz güvenini, Yobo'nun soğukkanlılığını, Raul'un Topal'ın emeklerini, Gökhan'ın hasta hasta oynama özverisini, Webo'nun yorgunluğuna rağmen katkısını mutlaka unutmamak gerek. Ama....

Evet ama Salih'e ayrı bir parantez, ayrı bir paragraf hatta ayrı bir yazı lazım aslında. Ben 19 yaşında parlamış, büyük takımlarda forma şansı bulmuş oyuncular gördüm. Evet bizde çok görmedim ama diğer takımlarınkini de gördüm. Son 10 yılın en büyük yıldızı Arda ise ki bence odur, onun 19 yaşındaki halini de izledim saha içinde. Kabiliyet ayrı bir şey. Onu kullanmak daha farklı. Ve hepsinden önce her adımında, aldığı verdiği her pasta, attığı her adımda, oyunun bu kadar içinde olan, oyunu yönlendirme adına bu kadar doğru hareket yapan bir oyuncu görmedim. Varsa söyleyin benim eksikliğim olsun ama Oğuz Çetin'in oyun zekası, Aykut Kocaman'ın zerafeti, Turan Sofuoğlu'nun kuvvetinin aynı anda potansiyel olarak bir oyuncuda olduğunu görmemiştim. Bu yaşta bu güzellik, nazar değmesin demek gerek.

Attığı her iki golde topu hem alışı, hem ne yapacağına zamanında verdiği karar hem de vuruş tekniği olarak müthiş bir gösteri sundu Salih. Evet ilk 25 dakika o da yoktu sahada belki ama bundan sonra da sürekli olması gerektiğini anlatmak istedi sanki. Onu bugüne hazırlayan, erkenden misyon yüklemeyen, doğru anı bekleyen Aykut Kocaman'a da özel bir teşekkür etmek gerek. Beykan ve Recep Niyaz'ın da, önlerindeki Gökay ve özellikle Okan örneklerini unutmadan Salih'i hem örnek alarak hem de ona destek olarak çalışmaya devam etmeleri gerek. Büyük bir yıldız geliyor, sindire sindire, boyundan büyük misyonlar yüklemeden taşımalıyız onu. Taşımalıyız ki o da çubukluyu değerini vererek taşısın.

Net skorla kazanılan bir Orduspor maçı. Alınacak bir beraberliğin bile yarışmanın dengesini alt üst edeceği bir maç. Şimdi sırada Lazio rövanşı var. Maçları teker teker düşünerek hedefe doğru yürümeye değer.