LAZIO 1-1 FENERBAHÇE, MAÇTAN SONRA KISA KISA















Biraz gecikiyorum, toparlamak uzun sürüyor maçlar çok geç bitince. Siz de öylesinizdir diye anlayışınıza sığınıyorum, başlıyorum :)


Volkan
Gökhan . Yobo . Egemen . Ziegler
Selçuk . Raul
Kuyt . Baroni . Caner
Webo

Alışılagelen kadro ve diziliş. Sow sakat zira. Lazio'nun fazla çaresi yok tribün desteği olmayınca. Ortada başlıyor oyun. Genelde topu onlara veriyoruz gibi. İlk yarım saat ortada oyun. Top onlarda ama kontrol bizde gibi. 25'e kadar gol yemezsek diye başlayan cümlelerin devamını kuramıyoruz 25. dakikadan sonra. Lazio, İtalya'nın kupalarda daha elenmemiş son takımı, bastırıyor. Dayanıyoruz. Uzak mesafeli şutlar kaleyi bazen buluyor ama Volkan orada. Tuttuğu toplardan sonra Lazio forvetinin topu Volkan'la birlikte kaleye sokma çabalarını görmüyor değiliz, hakem de görüyor ama nedense kart geç, geç olunca da yetersiz çıkıyor.

25'i geçtik, devre de gol yemeden bitiyor. Bitiyor bitmesine ama bir tane şutumuz yok kaleyi bulan. Durun durun, avuta giden var mı? Bilemedim aradan zaman geçince. İyi oynamıyoruz diye hocaya sövmek için tam zamanı. Kötü niyet varsa tabi ki. Yoksa, eleme maçlarının iki ayaklı olduğunu, deplasmanda atılan golün önemini, gol yemeden 2 farkla çıkılmış bir rövanşta bu avantajı kullanmanın normal olduğunu biliyor herkes. Hele hele, alınacak tek farklı yenilginin bile bu takımı tarihinde ilk kez bir Avrupa Kupası yarı finaline taşıyacak olduğunu. Hem de çok iyi. Dedim ya kötü niyet başka bir şey.

İkinci yarıya da aynı kadroyla benzer şekilde başlıyoruz. İtalyan yorumcu maçtan önce, ilk maçtaki hakem hatalarına değiniyor, "Fenerbahçeli bir oyuncu kafasını kaşırken top eline çarpar da hakem penaltı verirse, çok memnun olurum" derken biliyor aslında atı alanın Üsküdar'ı geçtiğini. Ama biz Fenerbahçe'yiz, onu bilmiyor. Lazio geldikçe geliyor, kazandığımız topları ayağımızda tutamıyoruz bir türlü. Petkovic, Klose'yi de sokuyor oyuna zamanı azalırken.

Hala şutumuz yok derken, 60. dakikada arka direğe gelen sert bir ortaya sert bir kafa geliyor, golü yiyoruz. Ne kadar süreceğini bilmediğimiz (13 dakika) sıkıntılı anlar başlıyor. Yenilecek bir gole maç uzayacak durumdayız.

62'de golü atacak Caner, 64'te golü atan Lulic sararıyorlar. Sinirler geriliyor sahada, özellikle Ledesma tarafından.

Sonra Aykut hoca oyuncu değişikliği kararı veriyor, 73'te Baroni'yi alıyor oyundan, Salih yeşil sahada. Yeşil derken, bozulan yerlerine yeşil halı serilen saha demeyi unutmayalım. Aynı dakikada sağdan rakip alana giriyoruz, yapılan ortaya ceza alanında Salih sahip olup topu Lazio'nun golünde geç kalıp kafayı vurduran Kuyt'a veriyor. Hollandalı ceza alanındaki Webo'yu görüyor. Topu kaleye sırtı dönük alan Webo sahanın solu kendi sağındaki Caner'e yuvarlıyor. Caner'in feyki ve müthiş şutu da tarihe geçiyor. Pişt pişt Marchetti çaresiz. Perkovic çaresiz, Lazio çaresiz. Maçın uzama ihtimali yok, 3 gol yemezsek elenme ihtimalimiz de.

Kalan dakikalarda topla oynayan Fenerbahçe görüntüsüne bürünüyoruz. Caner-Krasic, Webo-Topuz değişiklikleri geliyor. Güle oynaya bitiriyoruz kalan dakikaları. Bir rahat maç izleyemeyecek miyiz? diye soranlara 20 dakika rahat maç izleme şansını sunuyor Sarı Kanaryalar.

Sonra maç bitiyor, kupada ilk yenilgisini Kadıköy'de tadan Lazio, evinde de kazanamıyor çünkü rakibi Fenerbahçe. Seviniyor çocuklar, yeterince, dozu aşmadan. Mayıs'ın 22'sinde bitecek sezonun sonuna kadar çok maçımız var daha, diğer rakiplerden en fazla 6 en az 4 maç fazla.

İstifa sesleriyle ayıp edilen, istifa edip geri dönen, Alex konusunda konuşmayan (ve biliyorum ki konuşmayacak olan) bu nedenle hakkı çok ama çok yenilen Aykut Kocaman ve takımı 3 kulvarda yürüyor hala. Mart'ta Avrupa'yı görmek hayaliyle yaşayanlar varken biz Mayıs'ta 3 kupa olasılığını hesaplıyoruz. Olur mu olmaz mı bu saatten sonra çok önemi yok benim için. Zira ben beklediğim her şeyi aldım bu takımdan. Umarım bu emekleri boşa çıkmaz. Tek ölçü birimi kazanmak olan futbol camiasında bu azmi bu mücadeleyi alkışlamak çok önemli. Bir kısım hala "Aykut'a rağmen" derken, gerçekler ve sonuçlar, yani aslında her şey, Aykut Kocaman sayesinde bürünülen karakterin sonucu. 

Fenerbahçe yürüyor, koşuyor, uçuyor. Onların, benim, senin, sizin sayesinde. Hepimizin sayesinde. 

"Bizi Avrupa'ya yollamayanlara yarı finalden bir selam yolluyorum" dedi ya Aykut hoca. Ben sadece selamla kalmıyorum ;)