BEŞİKTAŞ 3-2 FENERBAHÇE, MAÇTAN SONRA UZUN UZUN




















Birkaç yönden bakmak gerek. Skora, oyuna, öncesinde kadroya, hakeme göre konuşulacak bir sürü konu var. Ama öncesinde, en az 90 dakika oynanan oyunda her bir anın bir sonraki anı, her bir kararın bir sonraki kararı, yapılan yapılamayan her hareketin bir sonrakini etkileyebileceğini unutmamak gerek, hatırlatayım.

Kadro doğru mu? Ben Yobo'nun olmamasını sürpriz olarak gördüm sadece. Ama antrenman durumunu bilemem elbette, sakatlık durumunu da. Hasan Ali - Ziegler kararı ise tartışılır, sonuç çıkmaz. 
Klasik düzenle çıkılan bir maç. 
Volkan
Gökhan . Bekir . Egemen . Ziegler
Raul . Emre
Kuyt . Baroni . Sow
Webo
Çok doğal olarak heyecanla başlayan, oyunu hızlandırmak isteyen bir Beşiktaş ile deplasmanda oynadığı ve sevdiği oyun şekli olduğu için bol pasla oynayıp kontrolü elinde tutmak isteyen Fenerbahçe. İlk dakikaların açıklaması bu. 
Sanırım 35. dakikaydı topla oynama oranı 62-38 lehimize, rakibin kalemize geldiği pozisyon yoktu. Yani gayet tutmuştu plan. Buna Sow'un Ersan'ı geçip kaleciyle karşı karşıya kaldığı ancak Ersan'ın düşmesine verilen faul kararıyla uçan net gol pozisyonunu, attığımız buz gibi golün iptalini ve attığımız ve verilen golü de ekleyin. Muhtemel bir 2 farklı galibiyet, belki de atılacak bir üçüncü gol veya bir kırmızı kart, belki penaltı, belki kaçacak bir penaltı, belki dağa taşa vurulmuş bir şut. Ama kesin olan şu ki hakemin ilk yarıdaki kritik kararları ve standartları skora büyük etki etti. Yediğimiz, kendi kalemize attığımız gole gelelim, bir pozisyon öncesine hatta. Raul'un eline çarpan topla, Kuyt'un ortaladığı ve ceza alanında Olcay'ın koluna çarpıp kornere çıkan top arasındaki farka bakalım. Kararlar, birincisinde çarpma diğerinde elle oynama ve sonrasında gelen bir gol, beraberlik golü. 
Bu detaylarla, hocanın çıkarttığı takıma da oynatmak istediği oyuna da şapkayı çıkartayım. Beşiktaş'ın da bizimle aynı siklette olmadığını da ekleyeyim elbette. 
Gelelim ikinci yarıya. Galibiyeti ararken yenilen basit bir gol var. Bekir'in, Volkan daha topu ağlardan çıkartmadan elini kaldırıp bir anlamda özür dilediği anlamsız bir gol. Futbol hatalar oyunu evet ve o anda birisi kendi kalemize birisi bir stoper hatasıyla yenilen 2 gol. Gol attın da hakem mi vermedi? Evet, verseydi iyiydi. Bugünkü infialin yerini de müthiş bir umut, müthiş bir inanç alırdı.
Golü yememizin hemen sonrasında gelen beraberlik golü de aslında takımlar arasındaki kalitenin gereğiydi. O dakikadan sonra neler yapılırdı neler yapılmazdı? Baroni'nin çıkması doğru seçim, sistemi 4-4-2'ye çevirmek? Aynı sisteme kalsaydı nasıl olurdu acaba? 
Beyin fırtınası yapalım. Çıkar Ziegler'i al Caner'i, çıkar Baroni'yi al Semih'i aynı sistemle devam et biraz. Bir değişiklik de cebinde, sakatlık var kart riski var, var oğlu var. Bunlar maçın skoruna göre ettiğim bıdı bıdı. Şimdi de en başta belirttiğim konuya göre bir varsayımda bulunayım. Baroni ve Raul çıktı, Caner ile Topal girdi. 4-4-2'ye döndük. Caner o meşhur topu avuta vurmuyor, şutu gol oluyor veya orta yapıyor Kuyt atıyor. Skor 3-2 lehimize. Bu defa da hocanın 4-4-2'ye döndüğü için büyük hoca olduğunu konuşuluyor olacaktı. Bahsettiğim hoca, bu kadar hataya, skorun değişmesine neden olan hakeme rağmen kendi (takım olarak) hatalarından bahseden hoca. 
Evet eleştirelim, sıkıntı yok. Kendi yaptığı hatayı anlatabilen bir hocayı eleştirelim elbette. Ama eleştiri yaparken empati kuralım. Hepsinden öteye terbiyesizlik yapmayalım. Eleştiri yapmak yerine dalga geçenler var ya bir de, neyin kafasını yaşıyorsunuz? Eleştirmekle ayıp etmek arasında ince bir çizgi yok, gayet kalın bir çizgi var. Kalın kafalar görmüyorsa çizginin kalınlığı değildir neden.
Yarın ne olacak? Öncelikli olarak Viktoria maçı var, perşembe deplasmanda. Çok önemli. Sonra hafta sonu Bursaspor ile içeride oynuyoruz, çok çok önemli. Ve sonrasında bizden yoksun kalarak Viktoria ile içeride oynayacağız. Zor günler, zor maçlar.