Nostalji

Fenerbahçe Dergisi yine. 2005/06 sezonunun ikinci yarısının değerlendirmesi.

Ligin ilk yarısı tamamlanmış, Fenerbahçe en yakın rakibinin 4 puan önünde lider. Ligin en fazla gelip gelen, 9 maçta aldığı 7 galibiyet 2 beraberlikle kendi sahasında en başarılı, deplasmanda en az gol yiyen kendi sahasında en çok gol atan takımı Fenerbahçe, gördüğü 1 kırmızı 27 sarı kartla da en centilmeni. Fenerbahçe her alanda kopmak üzere. Celal Doğan’ın da söylediği gibi bu gidişle Fenerbahçe ve diğerleri olacak. O zaman birşeyler yapılmalıdır. 20 aralıkta İlhan Cavcav Fenerbahçe Spor Kulübü’ne terör örgütü PKK benzetmesi yapacak kadar ileri gider. Yönetim kurulumuzca verilen tepki karşısında önce özür diler ancak Aziz Yıldırım’a olan kini geri adım atmasına engel olur. Futbol federasyonu seçimlerine yaklaşılırken, 24 Aralık’ta Akşam Gazetesi, Galatasaray Spor Kulübü başkanı Özhan Canaydın’ın, Haluk Ulusoy’la gizlice görüştüğünü yazar ve ekledi ‘Buluştular konuştular. Ama ne konuştular onu bilen yok’. Aynı günlerde Galatasaray ezeli kardeşi Beşiktaş’ın futbolcusu Okan Koç’u, kulübünden para alamadığı gerekçesiyle bedelsiz olarak transfer eder ve kadrosunu güçlendirir.



İsviçre maçı sonrasında yaşanan ayıpları örtmek vatanseverlik, konuşmak ise ihanettir. Oysa o ayıpların başlangıç emrini verenler ortada dolaşırlar ellerini kollarını sallaya sallaya. Ceza almamak için Fenerbahçeli Serkan’a baskı yapar TFF, son demlerinde. 5 Ocak 2006’da Anayasa Mahkemesi, Futbol Federasyonu başkan ve üyeliği için ‘yüksekokul mezunu’ olma şartını öngören düzenlemeyi iptal eder. Böylelikle Fenerbahçe’yi durdurma planlarında önemli bir gelişme sağlar ittifak. Devlet bakanı Mehmet Ali Şahin’in aleyhinde yaptığı açıklamalara rağmen adaylığını koyan Ulusoy, 19 ocak 2006 tarihinde yapılan seçimlerde ikinci kez Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olur. Mehmet Ali Şahin yorumu ise ‘Bekleneni yapacağım’ olur. Beklenen bakanın Ulusoy’u görevden almasıdır zira bir önceki dönemden sürmekte olan onlarca yolsuzluk davası vardır Ulusoy’un. Ulusoy ise ‘Değiştim’ dedi ve görevine başlar.



Antalya’da yapılan devre arasın kampından güçlenmiş olarak dönen Kanaryalar, ikinci yarının ilk maçında, buz gibi bir Cuma akşamında Kadıköy’de Gençlerbirliği’ni, Önder ve Marcio’nun iki golüyle 3-0 gibi net bir skorla yener. Cavcav’a ilk yanıttır bu. Maçta hakem hatalarında Ulusoy istifaya davet edilir, küfürsüz bir şekilde. Bu maçla birlikte, Daum’un ikinci yarıya bir kaleci değişikliğiyle başladığını görümüş oluruz; artık kupa Volkan’a, lig Rüştü’ye emanettir. Aynı haftayı Galatasaray, uzatma dakikalarında bulduğu bir golle galip tamamlar. Ocak ayının sonuna doğru Fenerbahçe, kendisine PKK yakıştırması yapan İlhan Cavcav’a konuşmak yerine icraat yapmak dersi vererek, sezon sonunda Gençlerbirliği ile sözleşmesi bitecek olan Uğur Boral’la ek sıkışır. Bu ikinci yanıttır Cavcav’a. Şubat ayının hemen başında Kayseri Erciyesspor’la deplasmanda oynadığımız Türkiye Kupası maçını beraberlikle tamamlarız. Donmuş bir zeminde eksi 12 derecede oynanan maçla ilgili Fabio’nun eliyle kestiği pozisyon kalır akıllarda. Daha doğrusu akıllara işlenir. Zira Fabio’nun elle oynamasının nedeni Agali’nin kendisine yaptığı fauldür. Her zaman olduğu gibi Fenerbahçe aleyhine konuşmak daha çok gelir işlerine bazılarının. Oysa akşam saatlerinde eksi 12 derecede oynamak yerine, gündüz saatlerinde 10-15 derece daha sıcak bir havada en azından buz tutmamış bir sahada oynamak konuşulmalıdır bizce. Aynı gün, Gençlerbirliği maçında ‘Ulusoy istifa’ diye tezahürat yapılmasıyla ilgili savunma istenir kulübümüzden. Ulusoy icraatlarına başlamıştır anlaşılan.



Ezeli rakibimiz Galatasaray, resmi dergisinin şubat ayı sayısında, Mustafa Kemal Atatürk’ün kulübümüzü ziyaretinin şüpheli olduğunu ve ziyaret defterindeki imzanın sahte olduğunu iddia eder, utanmadan. Büyük bir kulübün resmi organının bu kadar alçak bir iddiada bulunmasına yanıt gecikmez; belgelerle, kanıtlarla, gerçeklerle. Bunu iddia edenler Mustafa Kemal’in kendi kulüplerini hiç ziyaret etmemiş olmasına değinmez.



Şubat ayı başında Ulusoy federasyonu, ilk diyetini öder; kurallara göre serbest kalarak bedelsiz olarak Beşiktaş’tan Galatasaray’a giden Okan Koç’un trasnferine engel olunur. Ertesi gün Rizespor ile Kadıköy’de oynadığı maçta iki puan kaybeder Fenerbahçe. İslam Çupi’nin adının verildiği basın tribününün açıldığı maçın yıldızı kaleci Zdravkov’dur. Hafta içinde İsviçre maçı olayları nedeniyle aldığımız ceza açıklanır, dünya başımıza yıkılır. Sorumlulardan sadece bir tanesi görevinin başındadır hala. İkinci yarıyla birlikte başlayan Cuma maçları serisi Samsunspor maçıyla son bulur. Samsunspor deplasmanda 5-0 gibi net bir skorla geçilirken, yere düşen Marcio’nun sahtekarlığı ilan edilir yedi düvele. O kadar abartırlar ki, Arif Erdem’e bile olayın yorumunu yaptırırlar. Maçın önemli notlarından birisi Alex’in Fenerbahçe’ye geldiği tarihten bu yana ilk kez bir penaltısının kurtarılmış olmasıdır. Sahtekar ilan edilen Marcio’nun ‘kale boştu neden atayım ki kendimi dengemi kaybettim ve düştüm’ açıklaması ise gazete köşelerinde yer bulur ancak. Aynı hafta rakimiz, Gaziantepspor’u 6-0 gibi farklı bir skorla yener ancak seyircileri galibiyeti umursamaz. Onların işi gücü Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a küfretmektir. Ulusoy istifa diye bağıran Fenerbahçe taraftarının cezası eksik olmaz ama. Hafta içinde Milliyet Yılın Sporcusu Ödülleri’nde Aziz Yıldırım yılın spor adamı, Alex de Souza yılın futbolcusu ödüllerini alırlar. Yılın spor adamı Ali Sami Yen’deki hedef tahtasıdır küfür oklarının.



Ligdeki ilk yenilgisini Ankaraspor deplasmanında alır Sarı Kanaryalar. 2-1 yenildiğimiz maçta sarı kartlı Ahmet Yıldırım’ın Serkan’a yaptığı sert faulü süzemeyen Kuddusi Müftüoğlu, puan için oynayıp kapanan Ankaraspor’un 10 kişi kalmamasını sağlar. Lehimize yapılan hakem hataları kasıtlıdır, tefrikalar halinde yayınlanır basında, aleyhimize olanlar ise hatadır sadece. Hafta içinde Türkiye Kupası eleme grubu maçında Tarsus İdman Yurdu’nu 4-0 yenen Fenerbahçe, Galatasaray’la eşleşir.



Hafta sonu gelir çatar, rakip ilk yarıda deplasmanda 2-1 yendiğimiz Beşiktaş’tır. Maça ilk maç örnek gösterilerek rakip seyirci alınmaz. Rakip seyirci hafta içinde oynanan kupa maçını fırsat bilir Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a küfür etmeye. Fenerbahçe Tuncay’la öne geçer. Sonra Sergen eliyle başlattığı pozisyonu golle tamamlayıp skore eşitler. Daha sonra da ofsayt kokan bir pozisyonda öne geçirir Beşiktaş’ı. Marcio skoru tayin eder Alex’in ortasına; 2-2.



Mart ayı dert ayı derler ama biz Mart başlamadan ligde kaybettiğimiz puanlarla rakibi yarışa ortak etmişizdir. Rakip önce oynayıp aldığı üç puanla lider olur, bizse galibiyet için bastırıken son dakikada yediğimiz golle ikinci yenilgiyi alarak koltuğu devrederiz. Son üç maçta sadece 1 puan alarak kaybederiz koltuğu hem de.

Zor durumların ilacı mazlum vardır sırada. Türkiye Kupası çeyrek finali ilk maçında rakip Galatasaray’dır Kadıköy’de. Hızlı başlar Kanaryalar. Servet ve Anelka’nın gollük şutları Aykut’ta kalır. 25’de Fabio mükemmel gollerinden birisini daha gösterir tribünlere. Ceza alanı girişinden vurduğu vole kurtarılmazdır. İkinci yarıda rakip beraberliği bulur. Bulunca da sevinci abartır. Gol sahibi Ümit ile Sabri elleri kulaklarında tribünleri tahrik etmektedir. Sonra baskımız artar, 85’te Alex’in ceza alanı dışında yere indiren Tomas’ın, bir tek dayak yemediği kalır Hasas Şaş’tan. Şamarı da Alex vurur tam doksandan. Tuncay’ın Ümit ve Sabri’ye aynı şekilde yanıt vermesi olay olur, Ümit’le Sabri’nin yaptıkları yanlarında kar.



Galibiyetle çıkış başlar yeniden. Konyaspor’la oynanan maçı futbol seven herkes ağızların suyu akarak izler. Resital 5-0 biter. Galatasaray’ın puan kaybıyla koltuğu geri alırız yeniden. Ankaragücü deplasmanından da 4-1’lik galibiyetle döner, kupa rövanşını beklemeye başlarız. Rövanşta, saha dışı yolları uygulamaya koyar rakip, Tuncay ise 35 metreden. Galatasaray attığı iki golle öne geçmesine ve seyircilerinin sahaya devamlı yabancı madde yağdırmasına rağmen Appiah, hem beraberliği sağlar hem de gerçek Fenerbahçeli olur. Şükür’ün gol sadece tabelayı değiştirir, turu geçen Kanaryalar olur. Kupa zaferi sonrasında hafta sonunda Malatyaspor’u 2-0 yenerek liderliğini sürdürür Fenerbahçe. Hafta içinde Diyarbakır’ın cezası nedeniyle seyricisiz oynanması gereken maç, ilde yaşanan terör eylemleri nedeniyle Malatya’ya alınır. Bir gün önce Galatasaray’a günlük bırakılan koltuk 4-0’la geri alınır.



Nisan ayının ilk hafta sonunda Galatasaray, mazlum, Gençlerbirliği’nin ilk yarıda kazandığı iki yanlış penaltı kararı sonrasında bulduğu gollerle çözer ve ikinci yarıda bulduğu bir üçüncü golle 3-0 yener. Ertesi gün Gaziantep’i 2-0 yenen Fenerbahçe koltuğu yine alır geriye. Hafta içinde Fenerbahçe aleyhine demeçler yeniden başlar. Cavcav ‘Aziz Yıldırım düşmanıyım’ der. Ertesi gün Türkie Kupası yarı final ilk maçında Denizlispor’u deplasmanda 4-0 yener Fenerbahçe. Galatasaray, Diyarbakırspor’la oynayacağı maçın yeri açıklanmadan İzmir’de otel ayırtır, uçak biletlerini ayarlar. Muhtemelen havadayken maçın yeri İzmir olarak açıklanır. Cuma günü mesai saati bitiminde federayon Deniz Barış’ın lisansının tekrar askıya alındığını bildirir. Fenerbahçe Sivasspor’u Alex’in resitaliyle 3-0 yener.



Hafta içinde milli takım kafilesinde yer alan Selçuk, kendilerine ultraslan denilen vatan hainlerinin küfürleriyle karşılaşır. Üzerlerinde milli takım forması varken Milli takım teknik direktörüne, milli takım oyuncusuna küfür edenlere vatan haini demek ne kadar hafif bir eleştiridir aslında. Yabancı sınırının kalkması konusundaki kararı verir aynı hafta içinde federasyon. Birinci ligdeki 18 kulüpten 10 tanesinin istediği, 5 tanesinin çekimser kaldığı bir durumda sadece Fenerbahçe istedi diye karşı çıkar federasyon. Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı, Galatasaray’ın şampiyon olması istediğini açıklar, önünde Galatasaray’la oynanacak maçları varken. Daha sonra Galatasaray Spor Kulübü İkinci Başkanı da kupayı Beşiktaş’ın almasını temenni ettiğini açıklar. Pankart kardeşleri sahada ne çeşit bir ilişkide olacaklardır merak konusu olur. Hafta sonunda Manisa’da farklı yenilen Fenerbahçe koltuğu bu sefer puan farkıyla devreder Galatasaray’a. Maç sonrasında bir ibişin sözleriyle çıkan olaylarda emniyet Fenerbahçe taraftarına coplarla, biber gazıyla saldırır. Aralarında çocuklar ve bayanların bulunduğu çok sayıda taraftar yaralanır. Hafta içinde oynanan Türkiye Kupası yarı final ikinci maçında tarafatrın takıma tepki vereceğini umanlar yanılırlar. Önce Manisa emniyetine gelir tepki sonra sevgi sunulur takıma. Alışılan ‘derbi öncesi rakibe küfür’ edebiyatı yerine gerçek edebiyata bırakmıştır. Fenerbahçeli Nazım Hikmet’in dizeleri, Fenerbahçeli Edip Akbayram’ın müziği ve Fenerbahçe’nin büyük taraftarının sesiyle çınlar Kadıköy, ‘Çocuklar inanın’.



Sonra hafta sonu gelir. Elli binin üzerinde taraftar, sahadaki çubuklularla bir olur, tek olur, Galatasaray’ı siler. Tam 35 pas yapıp gol de atar, direkleri de döver. 22 Nisan’da Galatasaray’ı evire çevire 4-0 yener. Öyle bir galibiyettir ki bu, maçın hakemi, 5 oyuncu değişikliği, bir kırmızı kart ve 2 gol olan ikinci yarıya sadece 1 dakika ekleyerek, Galatasaray’ı, düştüğü zor durumdan kurtarmak ister. Galatasaray, Fenerbahçe’ye ligde gol dahi atamamıştır. Maç sonrasında Adnan Polat, yönetimimize teşekkür eder nisafirperverliğimizden dolayı. Herşey güzeldir. Sonra iki gün geçer maçın üzerinden.



Adnan Polat yenilgiyi yeni farkeder ve belden aşağı vurmaya başlar basın toplantılarında. Soyunma odasını dinlediğini ve Fenerbahçeli futbolcuların Trabzonspor hakkında kötü konuştuğunu bile söyler. Oysa iki gün önce kendi seyircileri, Manisa’da yaşananların kimbilir kaç katı olayı çıkarmış, polisle çatışmış, koltukları kırıp stadyumun dışından geçen insanların üstlerine fırlatmışlardır, hem de iddia edildiği gibi, açılan o küfürlü pankartı görme ihtimali olmadan tahrik olarak (pankart Galatasaraylı seyircilerin bulunduğu tribünde, sahaya doğru açıldı, Galatasaraylı seyirciler tarafından görülmesi mümkün değildi). Sonuçta Fenerbahçe ceza alacak, Galatasaray her zamanki gibi yırtacaktır.


Ertesi hafta Trabzon’a gider Fenerbahçe’miz. Taraftarları 90 dakika taşlanarak izler maçı, sonrasında da balık istifi dolduruldukları otobüslerde, kudurmuş Trabzonluların arasında taşlanmaya terk edilir. Nihayet emniyete götürülerek kurtarılır. O sırada sahadakiler maçı 3-2 kazanarak kupayı bir kulbundan yakalar.



Tarihe geçecek bir maç oynar Fenerbahçe, Kayseri Erciyes’le. Cezaya rağmen durduramaz Fenerbahçe sevgisini federasyon. Vestel Manisaspor maçı sonrasında bir ibişin başlattığı olaylarda polis tarafından ciddi dayak yiyen Fenerbahçe taraftarını bir de Fenerbahçesiz bırakma cezasına çarptıran federasyon ve birimleri, bu sevdanın gönüllerde bitmeyeceğini bilmezler/bilemezler. Bir rakibin stadına getiremediği kadar taraftarımız, mabedi tavaf eder maçtan önce. Bir diğer grup takımımız Samandıra’dan alıp getirirler mabede. İki grubun karşılaşması gözleri yaşlar içinde bırakır. Fenerbahçe sevgisinden çok anlamayanlar bile bayraklarla eşlik ederler bu buluşmaya.


Daha sonra stadın etrafındaki yerini alır binlerce Kanarya. Ve maç boyunca bir saniye susmaz. Stadyumda tribünler boş belki ama dışarıda yürekleri Fenerbahçe sevgisiyle dolu binlerin destekleri kulakları bir an bile boş bırakmaz. Sahadaki sevgili de 4-2 kazanır maçı. Aynı sırada İnönü’de pankart kardeşleri bir maç ilişkisi içindedir. Beşiktaş öne geçtiği maçı uzatma dakikalarında kaybeder. Bu gol şampiyonluğu çalan gol olacaktır. O golden önce yaşananlara çok isyan eder Sergen. O Sergen ki aynı maçta rakibi dörde iki yakalamışken gol atmaya çalışmak yerine geri dönmüştür, Cordoba’nın topu rakibe bıraktığına kızar. Olan olmuştur. Herşey son maça kalır. Bu arada federasyonu açıkça destekleyen Ankaragücü’nün maçı, düşme hattındaki tüm takımlar Cumartesi aynı saatte oynarlarken, her nedense pazara alınır.



Hafta içinde Galatasaray gerilimi arttırdıkça arttırır. Denizlispor başkanı ligde kalamazlarsa yaşanan kanunsuzlukları açıklayacağını bildirir kamuoyuna. Bu sezon 21 maç yöneten Selçuk Dereli, nam-ı diğer Selçuk Golgolgol, 22. maçında 7. kez Fenerbahçe’nin başına bela olur. Maç başlar ancak durur. Sahaya atılan konfetilerin temizlenmesi için dakikalarca beklenir. Sonra başlar yine durur. Tüm futbolcularımız, Dereli’nin izniyle tekme tokat dayak yerler. Gol gelmez gelmedikçe dayanma gücü artar Denizli’nin. Bizi stres basar. Risk alınca gol pozisyonları verir Fenerbahçe, Rüştü tüm topları kurtarır. Ancak sonunda birisi kaçar elinin ucundan. Sahaya yine yağar konfetiler. Zira bittikçe, Can Çobanoğlu’nun tuttuğu kamyonlarla devamlı desteklenir tribünler. Maçın çivisi çıkar. 16 dakikalık uzatmada bir gol gelir Tuncay’dan. Appiah’ın ilk vuruşu direğe çarpar avuta gider. Bir pozisyon sonrasında uygun durumda avuta atınca topu, şampiyonluk da Ali Sami Yen’e gider.



Tüm sezonun emeği son maçta kupayla taçlanmaz. Gururlu mücadelesi, gururlu ikincilikle pekişir ki onursuz şampiyonluklara yeğlenir böyleleri. Sonra hatırlanır ve hatırlatılır Fenerbahçe’nin büyüklüğü. İslam Çupi’nin satırlarıyla hatırlatılır hem de;

Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü ne dekupa büyüklüğüdür. O’nun büyüklüğü bir başka büyüklüktür işte, adı konamaz.

Fenerbahçe Dergisi / Haziran 2006